Doğru kelime kırgın galiba. Kendisi de öyle başlıyor bir sonraki cümlesine: “Bu, bana çok incitici geliyor. Yerel yönetimden sorumlu kişi olarak soruyorum, cevap verilmiyor. Dünden beri buradayım, kimse temas kurmuyor. Hatta bir yandan belediye başkanı olmak istediğim için yaptığıma dair, beni itibarsızlaştıran çirkin sözler yayılıyor. İçişleri Bakanlığı basın açıklamamıza bile şov demişti zaten. Sanki kimsenin itiraz etmeye hakkı yoktur.”

Ölüm orucuna da su verilirken dahi küçük düşürüldüğünü hissettiği için başladığını söylüyor: “Ben de ‘İstemiyorum suyunuzu’ dedim. Ölüm orucuysa, ölüm orucuna girerim”.

Diyecek olan çıkacaktır, orası zaten sınır, mayınla döşeli, bir de duvar örülse ne fark eder? Tekrarlayalım, duvar! Siyasi olarak sınırlardan, bizatihi o sınırın şimdiye kadar nasıl işlediğinden konuşmazdan evvel, o duvarın sınırın iki yanındaki Kürtler için simgesel anlamından söz ediyor Gökkan: “Boşuna Utanç Duvarı demiyoruz. Türkiye anlaşmalar imzalamış, o mayınların bile temizlenmesi lazım. Duvarın örülmesi o mayınların temizlenmemesi demektir. Onun dışında Başbakan’ın kendisi İsrail’deki Utanç Duvarı’ndan bahsediyor. Berlin Duvarı yıkılmış, insanlar küçük parçalarını evlerine müzelik etmiş, 21. yüzyılda bir duvar dikilmesini bizim normal görmemiz isteniyor. Kürtler söz konusu olunca utanç olmuyor mu?”

Biz bunları konuşurken, Ayşe Gökkan’ın az ilerisinde yeni demirler bağlanıyordu temel için. [Radikal - Pınar Öğünç]