Danimarka’ya 3 yıl önce yerleşen kardeşler kısa sürede yaptıkları olağanüstü tasarımlarıyla Danimarka’da kendilerinden söz ettirmeyi başardı. Şeyda ve Seda annelerinin adını verdikleri firmaları Hamide’nin başarı öyküsünü Haberler’e anlattı.

Öncelikse sizi tanıyabilir miyiz?

SEDA: Ben Seda Özçetin, endüstriyel tasarımcıyım. Türkiye’de doğdum büyüdüm, 3 yıl önce Kopenhag’a yerleştim. Burada ablam Şeyda Özçetin ile birlikte Hamide Tasarım Stüdyosu’nu kurduk.

ŞEYDA: Hej, ben Şeyda, bende Ankara’da doğdum büyüdüm. Müzik okudum arkeoloji ve sanat tarihi lisansı yaptım. Ondan sonra İsveç’e mastır yapmak için göçtüm. Orada iki yıl yaşadıktan sonra tekrar Türkiye’ye döndüm sonra tekrar Kopenhag’a Hamide Tasarım Stüdyosu’nu başlatmak için göçtüm.

Tasarım şirketi kurma fikri nasıl oluştu?

SEDA: Annemiz Hamide, moda tasarımcısıydı ama daha çok yerel kalmış keşfedilememiş bir değerdi. Biz bundan her zaman rahatsız oluyorduk. O’nun çok daha büyük bir isim olmasını istiyorduk. 2007 yılında kendisi atipik parkinson hastalığıyla teşhis edildi. Bütün yeteneklerini ve günlük yaşantısını sağlayabileceği her şeyi kaybetmeye başladı. 2013 yılında da hayatını kaybetti. O’nun bu değişimini izlemek bizim çok zordu. Şeyda şöyle düşündü, eğer artık bir şey yapmak istiyorsak annemizle ilgili, onun tasarım mantalitesini devam ettirmek istiyorsak onun adına bir şirket kuralım.

ŞEYDA: Şirketten çok marka, onun ışığını yeteneğini yaşatmak için.

SEDA: Ve bu şekilde 2010 yılında bunun üstüne çalışmaya başladık, 2012 yılında da Hamide Tasarım Stüdyosu’nu resmi olarak Kopenhag’da kayıt ettirdik.

ŞEYDA: O sırada annem çok hastaydı, O’nunla birlikte göçtük Kopenhag’a ve yaşamını yitireceğini biliyorduk, o ölmeden önce bunu görmesini istedik. Çok çalıştık ve ölmeden iki ay önce resmi olarak şirketimizi kaydettik ve kaydeder etmez, çok iyi mağazalara satış yaptık. Böylelikle ölmeden önce kendi ürünlerini görmüş oldu.

Danimarka deyince ilk akla gelenlerden biri tasarım. Danimarkalılara tasarım satmakta zorlanmadınız mı?

SEDA: Aslında başlangıç çok zordu, dediğiniz gibi tasarımla Danimarka birbiriyle çok eşleşmiş bir şey, köklü bir tasarım geçmişleri var. İlk başta çok fazla önyargıyla karşılaştık. Ben çok geleneksel bir şekilde ürünlerimizi çantaya doldurup mağazaları geziyordum ve bazı mağazalarda, hiçbir şekilde benimle konuşmak istemediler. Danimarkalı olmadığımı anlayınca, hemen kapıyı falan gösteriyorlardı, ama bazı mağazalarda da daha açık fikirli insanlarla karşılaştım. Yani bir süreçti ilk başta zordu, yaptığımız işi iyi yaptığımız için, ön yargıların üstesinden geldik. Amacımıza çok bağlıydık.

ŞEYDA: Yılmadık.

Daha önce sektörde tecrübeniz var mıydı? Annenizden dolayı sektörün içindeydiniz galiba?

ŞEYDA: Annem terzi ve moda tasarımcısıydı, hiçbir zaman bir şirket kurmadı. Sektörün içindeymiş gibi değildik ama annemden çok iyi bir eğitim aldık. Çok iyi bir zanaatkârdı. Para alsan ya da almasan da bir şeyi kaliteli yapmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendik.

SEDA: İlk tasarım eğitimimizi annemden aldık diyebiliriz. Sektörün içinde olmamız şu şekilde, ben tasarım eğitimi, ablamda görsel kültür eğitimi aldı. Teorik olarak iyi bir donanımımız var. Pazarı tanıyoruz, pazardaki aktörleri tanıyoruz ve takip ediyoruz.

Şirketinizi kurarken kimler destek oldu?

ŞEYDA: Kimse, kimse destek olmadı. Türkiye’deki bütün ailemiz birinci dereceden akrabalarımız ve ya uzak akrabalarımız arkadaşlarımız herkes bu fikrin çok saçma olduğunu düşündü.

SEDA: Türkiye’de, bu bir deli fikri falan şeklinde bir yaklaşım vardı. Bunu gerçek bir iş olarak algılamadılar, bir çeşit hobi muamelesi yaptılar. Facebook sayfamız var, en çok desteği onlardan görüyoruz, çok fazla eskiden kalan insanlardan.

ŞEYDA: Arkadaşlarımız birkaç tane var tabi destek olan

SEDA: Feride Toprak, Fulya Traş

ŞEYDA: İlgi Çınar

Türkiye ve Danimarka'daki tasarım sektörü arasında ne gibi farklar var?

SEDA: Türkiye’de bir tasarım şirketi olarak ayakta kalmak biraz daha zor, Türkiye’deki sanayi ile tasarımcı arasında ciddi bir mesafe var, sanayi hala tasarımcıyı yakalamış değil. Türkiye’de o yüzden çok para vermeden ya da daha doğrusu hiç para vermeden bir şeyler görmek istiyorlar.

ŞEYDA: Nerdeyse maaş almak mümkün değil.

SEDA: Türkiye’de sürekli olarak kendinizi ispat halindesiniz,  ama Danimarka’da hem müşteriler hem de sektör, tasarımın değerini çoktan anlamış durumda ve ülke genelinde belli bir tasarım stili var,

ŞEYDA: Kültürü var, tasarımcıya saygı var, saygı gösteriyorlar, çok saygı gösteriyorlar.

SEDA: O yüzden burada enerjinizi yeni şeyler yaratmak için kullanıyorsunuz,

ŞEYDA: Türkiye’de daha tasarımcının ne olduğunu anlatmaya uğraşırken.

SEDA: Burada o sorun yok, mesela ben ODTÜ Endüstriyel tasarım bölümünü işte kazandım, sonra bitirdim yüksek lisans yaptım ve bu 8 yıl boyunca sürekli olarak mesleğimin ne olduğunu anlattım insanlara.

ŞEYDA: Burada ise tam tersi. İki buçuk yıl olmasına rağmen insanlar Hamide’yi biliyor.

SEDA: Burada daha bir bilinirlik var, yani mesleğimizin ne olduğu biliniyor, oda bence büyük bir şey, önemli bir şey, burada tasarım stüdyosu kurmak o anlamda daha basit. Ve bence aynı zamanda, iş kültürü biraz daha değişik, mesela burada, hiç pazarlık yapmıyoruz neredeyse, Türkiye’de sürekli bir fiyat düşürme çalışması vardır.

ŞEYDA: Hayır, genelde tasarımsa zaten bedava yapılacak,

SEDA: Genel olarak zaten bir pazarlık kültürü vardır, burada sadece işte bu şu kadar, bunun fiyatı bu kadar falan diyorsun, tamam diyorlar.

ŞEYDA: Ve her şey çok standart, yani bu posterin ne fiyat olacağını herkes biliyor, hiç kimsenin fiyatı ondan farklı değil nerdeyse bir dolu işte illüstratör ya da grafik tasarımcısı poster tasarımcısı var, bunu 350 krona satıyorlar, birisi 350’ye ötekisi 900’e satmıyor.

SEDA: Evet, bir de böyle şey var mesela, güven kültürü de var, yani şey diyorsun işte, ürünleri 5 gün sonra göndereceğim, adam tamam diyor, doğru düzgün bir kontrat yapma bilmem ne öyle bir şeyler yok yani bir ilginç, tavır var.

Ürün yelpazenizi neye göre belirliyorsunuz?

SEDA: Belli konular buluyoruz, bizi etkileyen ve ilgimizi çeken, o konular üzerine çalışmaya başlıyoruz sürekli bir

ŞEYDA: Fikir alışverişi ve fikir geliştirme süreci. Entelektüel bir süreç, şeyi çok fazla düşünmüyoruz ne satar ne popüler. Bir şeyden etkilendiysem

SEDA: Onun üstüne çalışmaya başlıyoruz.

ŞEYDA: Kendini ifade etme yolu. İşten önce sanat yani kendini ifade etmek için yaptığın bir şey. Ona göre koleksiyonlar tasarlıyoruz ve oturup bunu gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğimizi düşünüyoruz yani tabi iki eninde sonunda maddi imkânlarına da bağlı bir şey.

Hangi çeşit ürünleriniz var?

SEDA: Daha çok kâğıt bazlı şeyler üstüne çalışıyoruz ve oldukça çeşitli bir illüstrasyon ya da poster serimiz var aynı zamanda mesela kartpostal gönderme kültürünü çok seviyoruz.

ŞEYDA: Mektup yazma, kartpostal geleneksel ve yavaş iletişim yöntemleri, bunlar kaybettiğimiz şeyler ve genel olarak bence mutsuzluğumuzun da nedeni, modern kültürün ya da işte insanların birbirinden uzaklaşmasının ve ya çok derin ilişkiler deneyimlememesinin nedeni.

Müşterileriniz en çok neleri beğeniyor?

SEDA: En çok bilinen ve en çok sevilen koleksiyonumuz Kopenhag. İfade tarzımızı komik buluyorlar. Stilimizi çok sade ve İskandinav buluyorlar.

ŞEYDA: Çok zeki buluyorlar. İskandinav tasarımcılardan çok farklı olduğunu düşünüyorlar, o yüzden öne çıkıyoruz.

Sektördeki diğer tasarımcılarla tanıştınız mı ilişkileriniz nasıl?

SEDA: Tanıştık, çok iyi bağlantılarımız var.

ŞEYDA: Nerdeyse Kopenhag’daki bütün tasarımcıları ve sanatçıları tanıyoruz ve onlarda bizi tanıyor.

Design Trade fuarına ilk defa mı katılıyorsunuz? Aldığınız tepkiler nasıl?

SEDA: Bu ikinci katılımımız Design Trade’e, aldığımız tepkiler çok güzel.

ŞEYDA: Herkes çok güzel buluyor.

SEDA: Türk olduğumuza inanamıyorlar.

İnsanlar ürünlerinizi hangi mağazalardan satın alabilirler?

SEDA: Web sitemize hamide.co adresinden ulaşıp oradan alabilirler.

ŞEYDA: Aynı zamanda, internet sayfamızda hangi mağazalardan alabileceklerinin listesi de var.

SEDA: Şuan 25 tane falan çalıştığımız dükkân var, bunların bir kısmı müzeler. Ayrıca Danimarka’yı yurt dışında da temsil ediyoruz, mesela Amerika’da Hurra adında, bir tasarım dükkânı var, tasarım ve sergi salonu, sadece Danimarka tabanlı tasarımları sergiliyorlar.

ŞEYDA: Ve sanatçıları ve bir dolu sanatçı ve tasarımcı içinden bizi seçtiler, biz başvurmadık, kendileri bizi seçti ve Danimarkalı olmadığımızı bilmelerine rağmen. Gerçekten çok mutluyum o konuda, gurur verici.

Gelecekle ilgili hedefleriniz neler?

SEDA: Biz Hamide’yi çok büyük bir marka haline getirmek istiyoruz.

ŞEYDA: Bunun arkasındaki neden gene para değil, hep annemin ismini yaşatmak bu kadar büyümeyi o yüzden istiyorum. Annem her zaman eğitimin önemini vurguladı, özellikle kız çocuklarının eğitilmesi, çünkü kendisi istediği eğitimi alamadı çok tutucu bir aileden geldiği için. Okula gönderilmeyen bir dolu çocuk ve ya özgür yetişmeyen bir dolu kız çocuğu var. O yüzden çok para kazanmak istiyorum ki, sonra böyle bir yardım projesi ya da bir, sosyal proje başlatmak ona destek vermek istiyorum.

Aynı zamanda annemin çok ağır bir hastalığı vardı ve bu onu, Türkiye’deki sağlık sistemi yüzünden ve daha sonra Danimarka’daki göçmenlik sistemi yüzünden hiçbir zaman annem ihtiyacı olan, desteği alamadı, sağlık sisteminden. Ve biz baktık ona 7 yıl boyunca, anlatamayacağım kadar zordu. Eğer büyük bir marka olursam, eğer ihtiyacım olandan daha fazla param olursa, kesinlikle Danimarka’daki, göçmenlere herhangi bir ülke olabilir yani hiç önemli değil, sistemin bir parçası olamayan ve zorluk çeken göçmenlere, yardım etmek isterim.

Tasarımla uğraşan gençlere hangi tavsiyelerde bulunursunuz?

SEDA: Bence en önemli şey, iyi bir tasarımcı olmaları için iyi bir eğitim almaları şart. Bu illa okul şeklinde olmak zorunda olmayabilir, açık olmaları ve sürekli olarak, yeni şeylerle kendilerini beslemeleri ve kendilerini yenilemeleri çok önemli.

ŞEYDA: Entelektüel olmak çok önemli, bence ne yapıyorsan yap, entelektüel bir insan olmaya çalışmak. Ve illa bu sürekli kitap okuyarak da değil, deneyimlemek çıkıp dans da edebilirsin, doğa da bir yürüyüş de yapabilirsin, kitap da okuya bilirsin film izleyebilirsin yani tasarımla ilgileniyorum diye sadece tasarım magazini okumak ya da sadece tasarım objelerine bakmak da değil,

SEDA: Ve onun dışında ısrarcı olmak çok önemli,

Eklemek istediğiniz?

SEDA: Son olarak eklemek istediğimiz şey, bu yapmaya başlamış olduğumuz Hamide projesinden çok mutluyuz.

ŞEYDA: Anneme tekrar sevgilerimi gönderiyorum. Sanırım son eklemek istediğim şey, Türklere bir mesaj, maalesef Türk arkadaşlarımla ya da buradaki Türklerle ya da Türklerle genel olarak iletişime geçtiğimde onların artık çok karamsar ve kapalı bir hale geldiğini gözlemliyorum. Bu aynı zamanda yurt dışına çıkmanın zorluğundan da kaynaklanıyor. Ülkede olan çok fazla ekonomik, siyasi, her çeşit problemden de kaynaklanıyor. Onlara sadece gerçekten istiyorum ki, kendilerini açık tutsunlar. Uyanık kalsınlar ve beslesinler, çünkü ben Türk kültürünü çok seviyorum, çok zengin ve köklü ve benzersiz buluyorum. Bunun değerini bilememizi, bunu kullanmamamızı ve bütün halkın çok depresif bir hal ve kapalı fikirli bir hale gelmesini çok üzücü buluyorum.

Umarım Hamide, annem ve markam, onları da aydınlatır.

haberler.dk