Başta Konya iline bağlı Cihanbeyli, Yeniceoba, Yunak, Kulu kazaları olmak üzere bu kazaların köylerinin % 90′ı Kürt köyüdür. Yine bu köylerle sınır olan Ankara’nın Haymana, Polatlı, Şereflikoçhisar ve Bala ilçelerinin Kürt köyleri ve onlarla sınır olarak Hirfanlı Baraj’ından itibaren Kırşehir’in Kaman ilçesi, Pisyan aşiretine mensup Kürt köyleri başlamaktadır. Kırşehir merkez köylerinin yarısı, Çiçekdağı kazasının % 60 ‘ı ve Boztepe kazasının ise % 80′i Kürt köyleridir. Burada Konya, Ankara ve Kırşehir il sınırları arasında olan Kürt yerleşim birimlerinin birbirine ya sınır oldukları veya arlarında çok az mesafe olduğu görülmektedir. Yine bu illere sınır Aksaray’da Kürtler vardır. Aksaray Kürtlerinin çoğu Kürtçe’nin “Dimilî / Zazaca” diyalektiğini konuşmaktadırlar. Aksaray Kürtlerinde Dimilîce e

Yozgat Kürtleri; genellikle, Yozgat, Çorum, Tokat ve Amasya il sınırlarının kesiştiği bölgededir. Bu bölgeye serpiştirilmiş Kürt köyleri Çekerek, Zile, Alaca ve Ortaköy ilçelerine bağlıdırlar. Burada meskun köylerin sayısı 41′i bulmaktadır.

İç Anadolu Kürt toplumunun kültür birliği içerisinde olan ancak, daha çok Kürdistan’la coğrafik yakınlığı olan Elbistan’la, Kayseri ili Sarız ilçesinin Kürtler’i ise yoğun bir nüfus birikimi arz etmektedirler.

Bu incelememizde, daha çok Kırşehir, Ankara ve Konya Kürtleri üzerinde duracağız.

Aşiretler:

İç Anadolu Kürt aşiretlerinin en büyükleri kuşkusuz ki Reşvan, Canbeg, (Cihanbeyli) ve Şexbizini’lerdir. Bunun yanında yoğun bir nüfusa sahip Koçgiri ( Sanz ), Badili, Mahasi, Pisiyan ve Beski gibi aşiretlere de İç Anadolu’da rastlanmaktadır. Bir çok aşiret Kürdistan’dan küçük guruplar halinde sürüldükleri için Reşvan ve Canbeg aşiretleri arasında erimiştir.

Bir aşiretler konfederasyonu olan Reşvan aşireti hakkında yazılı olan eski belge, Şerefname ve Osmanlı İmparatorluğu’nun iskan belgeleridir. Şerefname’de Reşvan aşireti Hasankeyf eyaletinin en büyük 8 aşireti arasında sayılır. Necdet Sakaoğlu, “Köse Paşa” adlı eserinde; “Doğu Anadolu’nun en namlı ailelerinden olan Reşvanzadeler, bir yandan konfederasyon üzerinde mukaata voyvodası , bir yandanda Maraş , Malatya ve Besni malikaneleri mutasarrıfı olarak 200 yılı aşkın kendi bölgelerinde mutlak söz sahibi oldular. Bu ocaktan 1650 ile 1850 arasında çoğu mirmiran rütbeli Halil Paşa, Ömer Paşa, Mehmet Paşa, Süleyman Paşa, Abdurrahman Paşa, Ömer Paşa(2), Abdurrahman Paşa (2) gibi tanınmış derebeyleri gelip geçti. Devlet, bu hanedanın nüfuz alanına dışardan yönetici göndermeyecek derecede çekingen davranmayı , zulüm ve taşkınlıklarını kulak ardı etmeyi seçti. Mesela 1750′de ”

“Sen Reşvanoğlusun – bulunmaz narhın

Aşılar öldürür – verdiğin vergin

Altında arap atın – elinde kargın,

Kollarında cıngıraklı balar da döşer…”

Reşvani aşireti hiyerarşi ve örgütlülük biçiminde başka bir çok aşiretten farklılıklar göstermekteydi. Yusuf Halaçoğlu, 8.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu İskan siyaseti adlı yapıtında: “Reşvan aşireti gibi bazı teşekküllerde ise, kethüdaları, ihtiyarları ve diğer söz sahiplerinin istedikleri şahısları Boy beyi yapma yetkisine sahip oldukları görülmekte ve aşiret Kethüdaları ise, tabi oldukları Boybeyi tarafından tayin edilirlerdi. Buna rağmen Kethüdalığın ırsi bir müessese olduğu ileri sürülmektedir.” diye aktarıyor.

Diğer en büyük aşiret olan Canbeg (Cihanbeyli) aşireti ise Ulus diye anılmıştır. Y. Halaçoğlu aynı yapıtında Cihanbeyli aşireti için; “Güneydoğu ve doğu Anadolu’da Ulus adıyla anılan büyük aşiret” diye bahsetmektedir. Reşvan aşiret konfederasyonu kendi içinde bir çok aşirete ayrılıyor. Bunlar sırasıyla; Belikan, Celikan, Oxciyan, Cutkan, Xelkan, Sêfkan, Nassir ê, Şêxbılan, Mifkan, Omeran, Berkati, Sevidi, Moliki, Canbeg (Cihanbeyli)’dir.

Tek tük köyleri bulunan Milli aşiretinden bilinen alt aşiretler de şöyle; Hatunoğlu ve Hacibanlı’dır.

Aşiret federasyonları içine girmeyen aşiretler ise; Taburoğlu, Pisiyan, Mahasi, Beski, Badili, Atmani, vs. dir. Bunların yerleşim birimlerinin adları ise genelde Kürtçedir. Ancak Türk devleti bu Kürtçe isimleri de Kürdistan’da yaptığı gibi değiştirmiştir. Örneğin; Zakêrê ismi Yalnızağaç olarak, Qişla ismi Mahmutlu olarak ve Omêran ismi Tavşançalı olarak değiştirilmiştir.

Nüfus:

Kırşehir merkezi ve kırsal alanda toplam Kürt nüfusu 50.000, Ankara da 100.000, Konya’da 170.000 civarındadır.

200′ü aşkın Kürt yerleşim biriminin (ilçe, kasaba, köy) bulunduğu Konya, Ankara, Kırşehir illerinin sınırları içinde, il merkezleri dahil İç Anadolu kökenli Kürt nüfusu toplam olarak 300.000′i aşmaktadır. Buna, bu illere daha sonraları Kürdistan’dan gelip yerleşen nüfus dahil değildir.

Özellikle başkent Ankara’da yaşayan nüfusun dörtte birinin Kürt kökenli olduğunu söylersek, bu üç ildeki toplam Kürt nüfusunun yaklaşık 1 Milyonu bulduğu söylenebilir. Bu nüfus toplamına Çorum, Tokat, Yozgat, Amasya, Aksaray, Niğde ve Kırıkkale’de yerleşik Kürt nüfusu eklenince 2 Milyona yaklaştığı söylenebilir.

Kürdistan’dan kopuş tarihleri, nedenleri ve geldikleri yerler :

İç Anadolu Kürtler’inin göç tarihleri daha çok Osmanlı İmparatorluğu’nun ikinci yarısına yani 18.yy’ın sonlarıyla 19.yy’ın ilk yarısına tekabül etmektedir. Bu göçler, siyasal ve ekonomik nedenlerden kaynaklanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nda özellikle ikinci dönemin birinci çeyreğinde meydana gelen isyanların kimlikten çok ekonomik nedenlerden kaynaklandığı bir gerçektir. Ama imparatorluğun yönetici kadroları ve özellikle padişah için bu sürgünlerin esas nedeni Kürtleri dağıtıp, eritmek ve böylecede zararsız, asker ve vergi deposu yaratmaktı. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu dağılma ve yıkılma sürecine girmiş; bir yandan Balkanlar olmak üzere birden çok cephede, komşularıyla ve bağımsızlık-larını elde etmek isteyen halklarla savaşa girmiştir. Zaten 1683 yılından beri devam eden savaşlardan dolayı masraf

Hazineyi doldurmak için vergi mükelleflerini arttırmak, diğer yandan savaş cephelerine asker yetiştirmek için ilk akla gelen potansiyel konar – göçer aşiretler olmuştur.

Aşiretler konar-göçer olmalarından dolayı, yaylak ve kışlak bölgeleri arasında hareket etmekteydiler. Yaylak ve kışlakları bazen birbirinden çok uzaklarda bulunmaktaydı. Erzurum yaylalarına, Fırat nehri’nin çıktığı yerlere yaylamağa giden bir aşiret kışlak için Suriye çöllerine ve İran’a kadar inmekteydi. Bu devlet için bir çok sorumlulukları da beraberinde getirmekteydi. Bir yandan vergi alınamaması, asker elde edilememesi ve diğer yandan sürüleri ile yaylaklar arasında gidip gelmelerde çevredeki tarım alanlarına zarar vermeleri en büyük sorunlardı. Yine bu sorun hakkında Yücel Özkaya’da şunu aktarmaktadır; “Türkmen ve Kürt aşiretleri bir yerde durmayıp, yaz – kış yer değiştirmekte ve yer değiştirirken gitmiş olduğu yerlerin halkına da zararları dokunmaktaydı. Bu aşiretlerin meselesi, 18.yy’ın ilk yarısında devleti devamlı uğraştıran büy&uum

Yukarıdaki nedenlerden ötürü aşiretlerin iskana tabi tutulmasına geçildi. İlk olarak 1692′de başlatılan ve göçebe aşiretleri yerleşik hale getirmeyi amaçlayan iskan uygulaması zor yöntemi kullanılarak yapılmaya çalışılmıştır. Yani bu iskan politikası bir sürgün ve cezalandırma eylemi olarak uygulanmaya konulmuştur. Esas amaç olarak

a-) Göçebe aşiretleri yerleşik hale getirip tarıma yöneltmek, böylelikle vergi açığına kaynak bulmak,

b-) Aşiretleri iskan ettirmek suretiyle, onları disiplin ve denetim altına almak ve bu yolla asker devşirmeyi ve vergi toplamayı kolaylaştırmak. İskanların amacına ulaşması için aşiretleri bölüp parçalamak, birbirine kırdırtmak da yöntemlerden biri olmuştur.

ASiRETLERIN ILLERE , ILÇELERE, VE KOYLERE GORE DAGILIMI

Asiret nedir? Gercek yada zahiri soy kutugune ve akrabaliga dayali sosyo-ekonomik bir orgutlenme bicimidir.
Gunumuz Kurdleri ayakta tutan dilin, tarihin, unutulmamasi ayni zamanda politik bir tercihi icermekte.
Tabi bugun Ic anadolu’da Asiret reisi yok. Yalniz asiret koyleri mevcuttur.
Ic anadolu kurdlerinin mensup oldugu asiretler arasinda; en onemlisi olarak Sexbizin(Sihbizin) asireti gelmektedir.
Digerleri Resia(Raso), Canbeg, Zirka, Teriki, Sixan, Heciban, Seweda,Psiya, atman asiretleri gelir.

SEXBIZINLI ASiRETi FEDERASYONU(SIHBIZIN)

Sexbizinli asiretinin Haymana’ya ne zaman geldikleri bilinmiyor.
Caldiran savasindan sonra bu kurdler Ic anadolu’da Haymana ilcesine yerlestiriliyor..
1514 yilinda asiret reisleri Seyh Huseyin onderliginde kalabalik sekilde goc ediyorlar.
Tam olarak geldikleri yerler:KUZEY IRAK’IN BEZEYAN bolgesi, Mus, Malazgirt, Elazig, ve Varto’dan gelmislerdir.
Haymana’nin 29 koyune dagilan asiret ilk yerlesim yeri ise Yenice bolgesidir 1894 Ankara vilayet salnamesine gore Yenice’nin o zamanki adi Sihbizinlidir.
Sexbizinli asiretnin koyleri toplami 36 dir.
Canima, Dipdede, Sogukcesme, Karacadere Konya KuLu’ya baglanmistir.
Sexbizinli koylerinin bir cogu dag yamaclarina kurulmustur.
Ote yandan asiret kendini pek hissedilir olmasada Palaniler ve Kerkukluler olarak adlandirir…
Derekok, Durutlar, Kayabasi, ve Mandira koyleri Kerkuk’ten geldikleri icin Kerkuklu oldukarini belirtirler..
Sexbizinlar Ic anadolu’da Canbeg ve Terxan asiretiyle icli dislidirlardir. Bu yuzden aralarinda zaman zaman surtusme olmustur.Terxanlilar kendilerini cesur, Sihbizinlilar ise kendilerini hirsiz sayarlar.Cok akinci ve savasci ruhlari vardir.
1, dunya savasinda Ataturk’u develerle karsilayanlar onlardir.
Yine bir deyise gore Terikilerden birinin elini ayagini kesip atsei bu ayak ve elle karistiran Sihbizinlilardir….

RESiAN(RISWAN)FEDERASYONU Halk dilinde(RASO)

Raso asireti kendi arasinda pek cok kola ayriliyor.
12 kola ayrilmaktadir. Kollarin adi ve dagildiklari bolgeler soyle.
NASIRLI-KOLU(YENiCEOBA, KUSCA, BURUMSUZ, KARAGEDiK, SEREFLi)
XALiKAN-KOLU(GOLYAZI, YAPALI, KARACADAG)
OMERA-KOLU(TAVSANCALI,BESKARDES ALTILAR, TAVLIOREN,
,YAZICICAYIR,COPLER)
SEWKi-KOLU (BULDUK,KERPiC,GUZELYAYLA,CELEP,ZiNCiRLiKUYU)
CELKA-KOLU (YESiLYURT,KIRKPINAR,HiSAR,KUTUKKUSAGI)
MOLiKA-KOLU (KIRKISLA)
BILiKA-KOLU S.KOCHiSAR’IN AKTAS KOYU HARiC TUM KOYLERi VE BALA ERBASAN)
SIXBILA-KOLU(KIRSEHiR,BOZTEPE VE CiCEKDAGI)
MiFKA-KOLU(KIRSEHiR BEREKETA CiCEKDAGI)
CuTKA-KOLU (CiHANBEYLi-KULU)
MiHiNA-OXCiYA KOLU(TAVSANCALI,KARACADAG,YOZGAT YERKOY)
Raso asiretide ic anadoluya surgun edildi…
Adiyaman Kurdu olan bu asiret bir takim isyanlar sonucu Kuzey Suriye’ye surgun edildi.
Daha sonra buraya alisamayan asiret daah sonra Ic anadolu’ya getirildi..
Geldikleri yer tam olarak ADIYAMAN-BESNi VE KAHTA’dir.
Genel olarak Adiyaman Kurdcesini ayni konusur.
NOT:Kirsehir Bereketa,Cicekdagi,Boztepe,Ankara, Bala,Erbasan haric digerleri Konya’nin KuLu ve Cihanbeyli ilcesine bagli koylerdir.

CANBEG ASiRETi FEDERASYONU

Canbeg asiretide surgun bir asirettir.
Onlarda ayni Raso asiretiyle hemen hemen ayni zamanda Ic anadolu’ya gelmistir. Geldikleri yerler ise MALATYA VE URFA’dir..
Ama daha cok Malatya’dan geldikleri soylenir..
Ic anadolu’da genellikle Konya’da fazladirlar.
Aksaray’dada Canbeg asireti mensuplari bulunur.RLER iSE MALATYA VE URFA KURTLERiDiR.

SIXAN ASiRETi

Ic Anadolu’da Haymanada’da yasayan asiretin 1780 yilinda Urfa’nin Suruc ilcesine bagli Ziyaret koyunden Haymana’nin Emirler, Kesikkavak, Emirler Eskicalis, Buyuk Konakgormez ve Eskisehir’in Mahmudiye ilcesibe bagli Balcikhisar koyune yerlestikleri rivayet ediliyor..
Sexanlilar ise bu tarihin kendileri icin dogru yalniz Ic anadolu’ya gelmeden once asiretin Suruc’ta gocebe olmadigini yerlesik olduklarini bilmedikleri bir nedenden surulduklerini soyluyorlar.
Kimisi Suruc’ta aile kavgasi (Kan davasi) yuzunden topraklarini, kardeslerine biraktiklarini dile getiriyorlar…
Hayman merkez ve dort koyunde Polatli, Bala’da Sexanlilar yasiyor..

MiKAiLi ASiRETi

Mikaililer daha cok Haymana’da yasiyor ve bu asiretin 1855 tarihinde Dogu Bayazit’tan Haymana ve Polatli’nin inler koyu cevresine gelip yerlesmislerdir.
Ama bu gelip yerlesmeleri “Hop” diye olmamistir.
Bu asiretin Zirka olma ihtimali ninde gozonunde alinmasi gerektigi soyleniyor…
Kurdistan tarihi adli eserinde M.Emin Zeki Zirka yada Zirikanli’larin yaklasik 500 aile olduklarini
ve bunlarin Ankara’nin kuzey-batisina geldiklerini belirtiyor..

TERiKi ASiRETi

Özellikle aşiret isimlerinin farklı kişiler tarafından farklı telaffuz edilmesi ve bu konuda fazlaca kaynak olmaması bu tür yanlış anlaşılmaları doğal kılmaktadır. Ziya Gökalp’in `Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler’ adlı kitabında aşiret üyelerinin kendilerini tanımladıkları gibi bir Têrikan aşiretinden bahsedilmemektedir. Têrikan olabileceği varsayılan bir Türkan aşiretinden bahsedilmektedir. Sözkonusu bu aşiretin aslen türk olup, türklüklerinin de farkında olduklarını vurgulayan Gökalp, ayrıca bunları kimi zaman aşiret olarak tanımlarken kimi zaman da aşiret olmadıklarını, hatta kabile dahi olmayıp Milli aşiretine bağlı birkaç aileden oluşan bir amare (oymak) olduklarını söylemektedir. Bütün bunların dışında Gökalp, Türkan oymağının Viranşehirde yerleşik olduğunu söylemektedir. Oysa Têrikan aşiretinin yerleşik olduğu bölge Diyarbakır’dır. Aşiretin üye sayısına gelince; sadece Orta Anadoludakiler yüzlerce ailedirler.
Bu tür karışıklıkların, yanlış anlama ve anlaşılmaların sebebi yukarıda da belirtildiği gibi isimlerin herhangi bir artniyet olmaksızın farklı kişiler tarafından farklı telaffuz edilmeleridir. Ziya Gökalp’in `Türkan’ olarak telaffuz ettiği aşiret, çok büyük bir olasılıkla Izady’in `The Kurds’ adlı çalışmasında Milan (Milli) konfederasyonuna bağlı Tirkan aşiretidir. Ve bu aşiretin Têrikan aşiretiyle hiçbir alakası olmayıp, türk veya kürt kökenli oluşu konusunda da herhangi bir bilgi ( Ziya Gökalp’in: `Aslen Türk olduklarını da bilirler.’ yorumu dışında ) yoktur.
Têrikan aşireti türk resmi makamları tarafından hep `Tarikan’ olarak telaffuz edilmiştir. Dedemden kalma belgelerde (Bu belgeler harf devriminden önce arap harfleriyle basılmış olup harf devriminden sonra da kullanılan, Alındı Makbuzu, Koçan, Fatura v.b. belgelerdir.) adı, sanı, veya ünvanı hanelerinin karşısında: ya `Tarikanlı Aşiretinden Kasım oğlu Mustafa’ ya da `Tarikanlıoğullarında n Kasım oğlu Mustafa’ diye yazardı. Uğur Mumcu’nun, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan `Öncesi ve sonrasıyla Şeyh Sait Ayaklanması’ adlı yazı dizisinde de Şeyh Sait’in Hanili Salih Beyin evinde Tarikanlı Reşit Ağa ile görüştüğünden bahsetmektedir. Têrikan adının Tarikan olarak telaffuz edilmesindeki en büyük etken, kanımca anadili kürtçe olmayanların ê sesini çıkarmada zorlanmalarıdır. Bunun dışında aşiret adının kimilerince Tırıkan olarak telaffuz edildiği de görülmektedir. aşiret üyeleri, aşiretlerini Têrikan; kendilerini de Terikî olarak telaffuz ederler. Kimi aşiret üyelerinin: `Esas memleketimiz olan Diyarbakır’ı terk edip Orta Anadoluya yerleştiğimiz için bize têrikî diyorlar’ tezi de yanlıştır. Eğer bu tez doğru olsaydı Orta Anadoludaki kürtlerin hepsinin Têrikî olması gerekirdi ya da Orta Anadoluya göç etmeyip orada kalanlarin Têrikî olmamaları gerekirdi.
Aşiretin Orta Anadoluya göçünün hikayesini, aşiretin büyükleri köy odalarında, ev ziyaretlerinde, düğünlerde veya taziyelerde biraraya geldiklerinde hep şöyle anlatırlardı: `Bizler Diyarbakır ve çevresinde eşkiyalık yapıyormuşuz. Osmanlı bizlerle başedemeyince padişahın fermanıyla buralara sürülmüşüz. İlk olarak Ankara’nın Haymana kazasını yerleşim yeri olarak seçmişiz. Ancak ne varki daha önce oralara gelip yerleşmiş olan diğer kürt aşiretler, bizim aşiretin tamamının oraya yerleşmesini, ileride onlar için (özellikle aşiretin kavgacı, savaşçı yönü dikkate alındığında) sorun olabileceği endişesiyle istememişler ve kendi aralarında anlaşmış, bölgenin mülki idare amirlerine rüşvet vererek aşiretin dağınık bir şekilde Ankara, Konya ve Orta Anadolunun diğer kimi il ve ilçe sınırları içerisinde yerleşmesini sağlamışlardır.’ Bu rivayetin ne kadarının doğru olduğu bilinmez, ancak gerçek olan birşey vardır ki, o da aşiretin gerçekten çok dağınık olduğudur. Haymana, Polatlı ve Cihanbeyli ilçelerinde, sakinlerinin tamamının Têrikan aşireti üyelerinden oluşan köy sayısı çok azdır. Buna karşın birçok köyde onlarca aile olarak yerleşik durumda olup, başka köylerde oturan aşiret üyeleriyle çok sık olmasa da ilişkileri hala vardır.

KONYA KURT KÖYLERI

Cihanbeyli ilcesine bagli olan Kurd koyleri

Beskardes
Beyliova
Bulduk(Gunde Bulduq)
Cimen
Colkoy
Damlakuyu
Beskavak(Buyuk)
Beskavak(Kucuk)
Golyazi(Xalikan)
Gunyuzu(Cudkan)
Kandil
Kelhasan
Kirikisla(Molika)
Kutukkusagi(Kutiga)
Kusca(Hacilaro)
Saglik
Yapali(Qemera)
Yeniceoba(incove)
Zaferiye(Kayisoglu)

KuLu ilcesine bagli olan Kurd koyleri..

Acikuyu(Birtalik)
Altilar
Arsinci(Germik)
Beskardes(Torina)
Burnagil
Bozan
Celep
Copler(Copli)
Dipdede
Gokler
Hisar
Karacadag(Xalikan)
Karacadere
Kirkpinar
Serefli
Yazicicayir(Mehina)
Yesilyurt(Celikan)
Tavsancali(Omaro)
Zincirlikuyu(Gordoglu)

Sarayonu ilcesine bagli olan Kurd koyleri..

Boyali
Kadioglu
Sarikaya

Yunak ilcesine bagli olan Kurd koyleri..

Besisikli
Cayirbasi
Hatirli(Gunde xofe)
Hacifakili(Kamaran)
Haciomeroglu(Hacimaran)
Imamoglu(Bodan)
Karayayla
Kurtusagi(Kurdan)
Kocyazi(Civikan)
Meselij
Odabasi(Halisinan)
Ortakisla
Ozyayla
Saray(Golan ga)
Sinanli
Suluklu(Galikan)

Celtik ilcesine bagli Kurd koyleri…

Kasoren(Rengan)
Adakasim(Sorikan)
Buyukhasan
Isakusagi(Sagan)
Kucukhasan

ANKARA KÜRT KÖYLERI

Haymana ilcesine bagli olan Kurd koyleri..

Yamak
Yenice(Gozgoz/Sindiran)
Balcikhisar(Bacihesar)
Baltalin
Bostanhoyuk(Bostanigi)
Cihansah(Havura)
Sazagasi(Saze)
Sinanli(Sinay/Sexsinayi)
Yergomu(Yergom)
Yesilkoy(Sileni)
Yukarisebil(Savli)
Durutlar
Saridegirmen
Karaomerli
Sarigol
Yaylabeyi
Kavak
Soguttepe
Yaprakbayiri(Kelati)
Tabakli(Tabaxe)
Yenicik
Sogulca(Soxilce)
Bahcecik
Eskikisla(Lare)
Evci(Cingil)
Evliyafakli(Evliyafeqir)
Gedik(Tolosman)
Gedikli
Incirli
Karapinar
Alacik
Kaltakli
Burunsuz(Bumsuz)
Bogazkaya
Catak
Sircasaray(Terika)
Tepekoy
Buyukyagci(Gundetirka)
B.Konakgormez
K.Konakgormez(Hespiro)
Emirler K.Kavak(Sexe Jorin)
Emriler Eskicalis(Sexe Jerin)
Kerpic(Gunde Kose)
Kirazoglu
Alahacili(Oniska)
Sincik(Sincik)
Kucukyagci(Palanciya)
Katranli(Modanli)
Saatli
Toycayiri
Demirozu(Bazika)
Kutluhan(Qulicami)

Bala ilcesine bagli olan Kurd koyleri

Asagihacibekir(Axlera)
Asagioren
Aydogan
Bektasli(Rostika)
Buyukbiyik(Emera)
Buyukcamili(Camiliya Mezin)
Cigdemli
Davdanli(Davdana)
Derekisla(Xecaniya)
Egribasan
Erdemli(Yayla Kesike)
Erginkoy
Hanburun
Kesikkopru(Kesika)
Kucukbiyik(Gunde Hectehir)
Kucukcamili(Camiliya Cuk)
Tatarhoyuk
Tepekoy(Kulika)
Suguzel
Yukarihacibekir(Axlera)

Polatli ilcesine bagli olan Kurd koyleri..

Adatoprakpinar
Eski Karsak(Zirka)
Gulpinar(Milsefa)
Hacimusa
Hacimusul(Avda)
Haciosmanoglu
Inler(Mikaila)
Ilica(iLce)
Kayabasi
Karabenli(Rute Gaze)
Karapinar
Kurttacir-Ozyurt(Tecira Kurmanc)
Micikoglu(Micixa)
Sapanca
Sihahmetli(Qirpoli)
Sinanli
Uzunbeyli
Y.Tufekcioglu
YeniMehmetli(Rute Nevala)
Yuzukbasi(Sewidi)
Yesilozu(Memela)

SerefliKochisar ilcesine bagli olan Kurd koyleri..

Akarca
Aktas(Mihina)
Buyukdamlacik(Hezino)
Buyukkisla
Dogankaya
Kanlikisla
KucukDamlacik(Heciyo)
Odunbogazi
Yusufkuyusu
Golbasi ilcesine bagli tek kurd koyu
Karagedik

KIRSEHIR KÜRT KÖYLERI

Cicekdag’na bagli Kurd koyleri…

Cicekdagi(Cicek)
Acikoy(Sorik)
Alahacili(Galikan)
Bahcepinar(Torin)
Barakli
Canakpinar(Ramiko)
Dohankas(Kungus)
Konurkale(Konir)
Mahmutlu(Qisle)
Pohrek(Gedar)
Sahinoglu
Yalnizagac(Zekera)

Boztepe ilcesine bagli Kurd koyleri..

Camalak
Cevirme
Cigdeli
Cimenli
Harmanalti(Sayipli)
Huseyinli
Kulhuyuk
Oksuzkale(Haladin)
UcKuyu
Uzunpinar

Akcakent ilcesine bagli Kurd koyu..

Avanoglu

Navend ilcesine bagli Kurd koyleri..

Gollu
Korpinar(Kaniya kurik)
Seyrekkoy(Hurmik)
Taburoglu
Tosunburnu(Mala bene)
Yesiloba(Guri)

Kaman ilcesine bagli Kurd koyleri..

Agapinar
Cadirlihacibayram
CadirliKormehmet
Hirfanlar
KekilliAli
MollaOsmanlar.

KONYA-ANKARA KÜRTLERİ ÜZERİNE

Wolf Dieter Hütteroth

Alman Wolf Dieter Hütteroth mesleği itibarıyla Coğrafya bilimcisidir. O, 1960—61 ve 1962/63 yıllarında İç Anadoluya alan araştırmasında bulunmak üzere gitmiş. Hütteroth, ‘’Landliche Siedlungen im Südlichen Inneranatolien in den letzten vierhundert Jahren’’ adlı araştırmasında Konya-Ankara arası bölge Kürtlerinden de bahsediyor. Kürt aşiretlerinin yanısıra Türkmen aşiretlerinin ve muhacirlerin (Çerkez, Tatar) bu bölgeye gelişi, yaşam biçimi ve yerleşimi hakkında etraflı bilgiler içeriyor Hütteroth un araştırması. Bu araştırmada, Konya-Ankara Kürtleri Konusuna değinilen bazı bölümleri Türkçeye çevirerekyayınlıyoruz.

19. yüzyılın kısmen belirlenebilen son çeyreğinde, İç Anadolu’nun büyük bir bölümünde, halkın çoğunluğu yerle¤şim yerlerini yılda en az iki kere değiştir¤mekteydi. Değişik çadır türleri yazlık yerleşim alanlarında yaygın bir biçimde görülüyordu. Ancak halkın hareket alanı oldukça belli köy ve aşiret sınırları için¤deki alanlarla sınırlanmış ve daraltılmış bir vaziyetteydi.

Sadece Toroslarda, kışlakları Akdeniz kıyıla¤rının düzlük¤lerinde bulunan ve tümden göçebe olan aşiretlere rastlan¤maktaydı. İç Anado¤lu’da 19. Yüzyılın başla¤rında, tüm aşiretin yeni mera ve yerleşim yeri arama, tahsildarlardan kaçma veya iç çatışmalar nedeniyle sıkça uzak yörelere yapılan ve peryodik olmayan göçlerine rastla¤nıyordu (1).

Ancak bu göçerlik 19. Yüzyılın son çeyreğinde son buldu. Yöresel etnik yapılanma, günümüze dek süren şekliyle kendini korudu (Bkz. Harita). 1870’de etnik aşiret yapılanması (Yazarın kendi tespitlerine göre)
Bozkır bölgesinin Haymanaya doğru uzanan Kuzey kesiminde bulunan kışla köyleri, 1870’ lerde bir yandan büyük yerleşim birimi diğer yandan adları bilinen aşiretlerin merkezleri konumunda bulunuyordu.

Yeniceoba, Bulduk, Kozan, Celep, Kürdoğlu, Dondurma (Halikanlı), Yapalı ve Taşpınar’ da aşiret ve kısmen alt aşiret adları halen bugünde biliniyor. Ve yöreye yerleşimin ne zaman gerçek¤leştiği bazen yılına varıncaya kadar kesin biçimde belirtiliyor. Buraya yerleşim geleneği kesinlikle 200 yılı geçmiyor.

Dondurma da bana, buraya 1858’de yerleştiklerini söylediler. Reşvan Kürt aşiretine mensup köylere, örneğin Karagedik’e 1846/47, Burunsuz-Serefli’ye 1844, Bulduk’a 1853/55’de yerleşildiği anlatıldı. Osman Paşa adında biri onları Doğu Anadolu’dan Hayma¤nanın güneyine sürüp yerleştir¤miş. Şeyhbizin Kürtleri ise yerleşim tarih¤lerini 1800 ile 1810 olarak belirttiler. Benim bildiğim en eski belge, Ahmet Refik’in yayınladığı 244 nolu olup, 1776’ dan kalmadır. Bu belgede, Karaman eyaletinin soyguncu aşiretleri arasında ‘’Karaca Kürt’’ adı geçmektedir. Ancak bununla, Konya vilayetinin kuzeyinde bulunan Karacadağ yöre¤sindeki Kürtlerin kastedilmiş olup olmadığı kesin bilinmiyor. Resmi belgenin tarihi ile Şeyhbizin aşiretinin yerleşim tarihi arasında 30 yıllık bir süre farkı bulunuyor.

19. yüzyılın ikinci yarısında, İç Ana¤dolu’nun bozkır bölgesinin kuzeyinde yer alan bu kışla köylerinde de, yerleşim yerini değiştirme sistemi, bugün tespit edilebileceği gibi, aynı biçimde ve uzun süreden beri olmasada, Tuz gölünün güneyindeki gibiydi. Kuzeydeki bu kışla köylerindeki çoğu Kürt aşiretleri 19. Yüzyılın ortalarına kadar daha çok göçebe olarak yaşıyordu. Örneğin; Dondurmalılar 1860’larda her yıl güneye doğru, peryodik olmasada, sıkça kıþın Akdeniz’e kadar, Adana çevre¤lerine kadar uzanan göçlere çıkıldığını hatırlatıyor. Reşvan aşiretine mensup kuzeydeki kışla köylerinde, özellikle Bulduk’lu ve Yeniceobalılar 19. Yüzyılın ortalarına kadar aşiret federasyonunun bir bütün olarak Ankaranın ve Çubuk’un kuzeyindeki dağlık yörelere yapılan göçleri hatırlamaktalar.

Yazlak amaçlı yaylaya göçlerin kışlak köylerin çevresiyle sınırşlandırılmış olması bu bölgede yeni bir oluşum. Bunu, bölgenin kuzeyindeki kışla köylerinde, 19. Yüzyılın ikinci yarı¤sından önceye has olan bir durum olarak sayamayız.

19. Yüzyılın ikinci yarısında, Hayma¤nanın dağlık kesiminde yaylacılık konusunda, ancak kıt bilgilerden ötürü, sınırlı belirlemeler yapmak mümkün. Önce¤likle, Perrot (2), Ainsworth (3) ve Tschihatscheff ’tan(4) kalma raporların iki önemli konuda çakıştığını belirtmek gerekiyor. Birincisi, hazır düzenli köylerin varol¤duğu gerçeğidir. Seyahat güzergahları üzerinde bulunan bugünkü yerleşim yerlerinin hepsi belirtilmiş. R. Kiepert’in güney Haymana dağlık kesimine ilişkin belirlemelerini ağırlıklı olarak bu yazarlara dayandırdığı için (5), 1906 tarihli haritası 1870’den önce, topografik konumlanışı yanlış yada belirsiz kalsa da, var olan yerleşim yoğun¤luğunu içeriyor ve güzergah¤lardan uzak bulunan yerleri ihtiva etmiyor.

İkincisi, Haymananın Kürt yerlileri öncelikli olarak hayvancılıkla uğraştığı ve kısmen uzak yörelere göçe çıktığı belirtiliyor. Haymananın güneyindeki aşiretlerin, özellikle Cihanbeyli ve Reşvan aşiretlerinin İlkbaharda halen, halk arasında hatırlandığı gibi, Kuzeye doğru, Ankaranın ve Çubuk’un kuze¤yin¤deki dağlık kesimlere, Kızılcaha¤mama dek uzanan göçleri belirtiliyor (6).

Aynı aşirete mensup, mevcut köylerden kopmadan uzak yörelere yapılan göçler, Kürtlerin gelmiş olduðu doğu Toroslardaki durumla ilişki benzerliğini akla getiriyor. Oradada, aşiretin tümü göçebe olarak yaşamıyor, bir bölümü daha çokta aşiret alt birimlerinden oluşan sürü sahipleri ve aileleri bu tür göçlere çıkıyordu(7). Nüfusun geri kalan büyük bölümü köylerde yada yerleşim yerine yakın olarak kurulan çadırlarda kalıyordu. Her iki kesim arasında çok yönlü ilişkiler korunuyor, aynı aşirete mensup olunması halinde bu, mülkiyet ilşki¤lerine göre değişen tesadüfü bir çeşit iş bölümünü andırıyor.

ANADOLU’DA YASAYAN SÜRGÜN KÜRTLER

5 Mayıs 1932′de yürürlüğe giren yeni sürgün kanunu gereğince, Türkiye dört sürgün bölgesine ayrıldı. Sürgün bölgelerinin üçü Kürdistan’daydı.
1. Kanun, aşiretlere hiçbir manevi şahsiyet tanımayacaktır. Bu alanda elde edilen her hak, mahkeme kararlarına veya başka vesikalara da dayalı olsa, ortadan kalkacaktır.

2. Reis, bey, ağa ve şeyhlerin selahiyetleri hangi karar ve vesikaya dayalı olursa olsunlar gelenek ve göreneklere dayanan bütün kurumlar ortadan kalkacaktır.

3. Bu kanunun yürürlüğe girme tarihinden önce reisleri, beyleri, ağaları ve şeyhleri ile temsil edilen aşiretlerin manevi şahsiyetlerine ait olan bütün taşınmayan mallar, hangi hüküm ve vesikaya dayalı olurlarsa olsunlar, devletin mülkiyetine geçeceklerdir.

4. Bu gayri-menkuller, Bakanlar Kurulu’nun kararıyla ve hükümet kararnameleriyle toprağa ihtiyacı olan göçmen ve çiftçilere dağıtılacak ve verilecektir.

5. İçişleri Bakanı, Bakanlar Kurulu’nun kararıyla bu kanunun yayınlanmasından önce reis, bey, ağa veya şeyh olanları, sınırlarda casusluk yaptıkları şüphesini uyandıranları, Doğu’da hakim olan şahısları ve ailelerini, iki numaralı bölgeye sürme ve orada iskan ettirme selahiyetine sahiptir.

6. Türkçe’den başka bir ana dil konuşanların yeni köy veya mahalleler, sanatkar, memur veya sınıf birlikleri kurumları, veyahut bir köyü, bir mahalleyi, bir meslek örgütünü veya bir iş dalını, sadece kendilerine bağlı olanlara ayırmaları yasak olacaktır.
7. İçişleri Bakanı, Bakanlar Kurulu’nun kararıyla, adı geçen birlik ve kümeleşmeleri, hatta şimdiye kadar mevcut olanları bile dağıtmak yetkisine sahip olacaktır.
8. Yabancılar köylere yerleşmeyeceklerdir. Kasaba ve şehirlere yerleşen yabancıların sayısı belediye sınırları içindeki toplam nüfusun yüzde 10′unu aşmayacaktır.

Kıyamdan bir yıl sonra (1926) gerçekleşen diasporaların ardından, aradan geçen 10 yıllık süreçten sonra Kürdistan’da 1936′da ikinci bir diaspora yaşanmaktaydı. TC resmi düşüncesi, Kürdistan’ı tamamen hâkimiyeti altına alma ve Kürt Halkı’nı asimile ederek Türkleştirme politikaları doğrultusunda ‘ulusal kimlik’ şiarıyla 1936′da Kürdistan’da yeni diasporalar gerçekleştirmekte idi.

1936′da Birinci Umum Müfettişi olan Abidin Özmen tarafından, resmi zihniyetin ‘ulusal kimlik’ politikası çerçevesinde başta Amed olmak üzere Kürdistan’da yaşayan birçok aile; Karadeniz, Ege ve Trakya bölgelerine sürgün edilmiş ve buralarda zorunlu iskâna tabî tutulmuşlardır.

TC tarafından 1932 yılında yürürlüğe konulan yeni sürgün kanununa karşı çıkmak ve halkı bu konuda direnişe kaldırmak için Xoybun Örgütü tarafından 16 Haziran 1932 bir bildiri yayınlanır. Bu bildirinin içeriğinde; “TC tarafından uygulanan kuşatılmaya, istilaya, imhaya ve haksızlıklara karşı mücadele edilmesi gerektiği” ağırlıklı olarak vurgulanmaktadır.

TBMM, Kürt Halkı’nı sindirmek ve asimile etmek için her fırsatta sürgün kanunları çıkararak yıldırım hızıyla kabul ediyor ve uygulamaya koyuyordu. Bunlardan biri de Bakanlar Kurulu’nun 4 Mayıs 1937 tarihinde aldığı bir karardır ve şöyle geçmektedir; “Tunceli (Dersim) Bölgesi’nde şimdilik 2000 kişinin nakli tertibatı hükümetçe ele alınmıştır.” (Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), s.491)

Kürdistan tarihinin en önemli dönemlerinden biri de Dersim Direnişlerinin olduğu dönemdir. Bu dönemlerde Dersim’de in-sanlar topluca katlediliyor, ormanlar ve doğa tahrip ediliyor, hayvanlar telef ediliyordu. Kısacası hayat, Dersim’de yaşanmaz hale getiriliyordu. Bu yapılanların ardından sağ kalanlar ise sürgün ediliyorlardı.

Bakanlar Kurulu’nun 6 Ağustos 1938 tarihinde aldığı başka bir kararda ise şu ifadeler geçmektedir: “Tunceli halkından ve yasak bölgelerin içinden ve dışından 5000-7000 kişinin batı illerine nakil ve iskânı; yasak bölge dışında bulunan fakat yerlerinde bırakılması caiz olmayan aşiret reisleri, kolbaşıları, seyit ve şerirlerle bunların aile ve yakınlarının da batıya nakle tabi tutulmaları (…), ele geçen mahkûmların hükümlerinin infazları…” (Türkiye Cumhu-riyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), s.451)

Dersim direnişleri, katliam ve talanlarla 1938′de son buldu. ‘Resmi bir belge bulunmamasına rağmen bazı kaynaklar Dersim’deki direnişlerden sonra 3 bin ailenin sürgünlere zorlandığını belirtir’ (The Times, London, 31 Aralık 1941)

Sürgünler hakkında başka bir tanık ise Kemalistliği ile tanınan, uzun yıllar Van ve Hakkâri milletvekilliği yapmış olan Şeyh İbrahim Arvas’tır. Ona göre; ” Şark illerimizdeki nakl û teb’id (nakil ve uzağa gönderme) işi bir facia oldu. Hele mahkum olanların bir çok ailelerine kan ağlattılar, on bini müecaviz olan menkullerden (on binden fazla nakledilen kişiden) Garp ve Trakya vilayetlerinde(ki) binlerce insan sıkıntı ve ızdırap içinde idi. Bazen baba bir vilayete, oğlu diğer bir vilayete verilirdi, yan yana gelemiyordu.” (Avras, İbrahim, Tarihi Hakikatler (İbrahim Arvas’ın Hatıratı), 1964, s.52)

14 Haziran 1934 tarih ve 2510 sayılı Mecburi İskân Yasası’nda Türk ırkından olmayan ya da ana dili Türkçe olmayan kişilerin durumu, kanunlarda net bir şekilde belirtilmiştir:

“Türk ırkından olmayanlar, hükümetten yardım istemeseler bile hükümetin göstereceği yerde yurt tutmağa ve hükümetin izni olmadıkça buralarda kalmağa mecburdurlar.” (Madde 7)
“Ana dili Türkçe olmayanlardan toplu olmak üzere yeniden köy ve mahalle, işçi ve sanatçı kümesi kurulması veya bu gibi kimselerin bir köyü, bir mahalleyi, bir işi veya bir sanatı kendi soydaşlarına inhisar ettirmeleri yasaktır.” (Madde 11)

“Türk ırkından olmayanların serpiştirme suretiyle köylere ve ayrı mahalle veya küme teş-kil etmeyecek şekilde kasaba veya şehirlere iskânları mecburdur.” (Madde 13) (Beşikçi İsmail, Kürtlerin Mecburi İskânı, s.137, 142, 146)

Sürgüne gönderilmeleri yetmezmiş gibi bir de aileleri bölüp parçalamak suretiyle bu halkın asimilasyonu hedeflenmekte idi. Şeyh Said’in sürgünde doğan torunlarında Abdulmukit Septioğlu, annesinin söylediklerini şu şekilde aktarıyor; “O kadar acı günler geçirdik ki, babam idam edildi, kardeşlerim hepsi firar ettiler, amcalarım öldürüldü, malımıza mülkümüze el konuldu; fakat bunların hiçbiri o gün gibi acı gelmedi bana; O gün bizi Vize’ye (Kırklareli ilinin ilçesi) götürdüklerinde, (oradan) her birimizi bir yere verdiler, bizi birbirimizden ayırdılar. O zamanki acı ve ızdırabı hiçbir zaman unutamam.” (Kaya Ferzende, Mezopotamya Sürgünü Abdulmelik Fırat’ın Yaşam Öyküsü, Anka Yayınları, İstanbul, 2. Basım, 2003, s.58)
Bunun yanı sıra Mecburi İskân Yasası; ‘Türk muhacir ve mülteciler’ için farklı işlemekte idi; “Türk muhacir ve mülteciler hısım ve akrabalarının bulundukları yerde iskân olunurlar.” (Madde 16) (Beşikçi İsmail, Kürtlerin Mecburi İskânı, s.146)

TC, Kürdistan’ı ve Kürtleri hedef alarak 1920-1940′lı yıllarda Takrir-i Sükûn, İstiklal Mahkemeleri, Şark Islahat Planı ve Tunceli Kanunu gibi kanunlar çıkararak Kürtler’in Anadolu’da ve diğer sürgün bölgelerinde çoğunluk oluşturmayacak şekilde iskana tabi tutmuştur. Sistemin bu diasporaları gerçekleştirirken izlediği yöntemlere baktığımızda, zorbaca bir mantık taşıyan kanunların yine zorbaca yöntemlerle uygulandığı fark edilecektir. Bu döneme kadar gerçekleşen sürgünler sonucu Kürtler, Anadolu’nun birçok il, ilçe ve köylerine zorunlu bir şekilde yerleştirilmiştir. Bu il merkezleri ise şöyledir: Afyon, Ankara, Aydın, Amasya, Adana, Aksaray, Bayburt, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Edirne, Eskişehir, Gümüşhane, İstanbul, İzmir, Karaman, Kayseri, Kastamonu, Kütahya, Kırşehir, Kırklareli, Kocaeli, Konya, Manisa, Muğla, Nevşehir, Niğde, Samsun, Sinop, Tekirdağ, Trabzon, Tokat, Uşak, Yozgat.

Tabi bu dönemlerden sonra da sürgünler sistematik bir şekilde devam etmiştir. Fakat bu dönemden sonra sürgün politikasının, farklı yöntemler kullanılarak uygulandığını görmekteyiz. Sistemin sürgün mantığı aynı şekilde işlemekle beraber, Kürt Halkı bu defa ekonomik açıdan bir kuşatmaya ve imhaya tabi tutulmuştur.

Bu yeni süreçte Kürt Halkı’nın geçim kaynakları bir bir ortadan kaldırılmakta idi. Hayvanlar telef edilmekte, tarım alanları ve ormanlar yakılıp yıkılmakta, köyler boşaltılmakta, insanlar evsiz-barksız bırakılmakta idi. Her türlü talan, yağma, baskı, dayatma, korkutma, sindirme ve katletme yöntemleri ile kuşatılan Kürtler; böyle bir kaos ortamında can endişesi ile, sahip oldukları bütün maddi imkan ve olanakları bırakarak mülteci durumuna düşmüş, Anadolu’ya ve başta Avrupa ülkeleri olmak üzere bir çok değişik ülkeye iltica etmek zorunda bırakılmıştır.

1940′lı yıllardan sonraki sürgünlerin bir diğer nedeni ise, tek parti diktatörlüğü sürecinin ardından sosyal ve siyasal yaşamda meydana gelen yeni gelişmelerdir. TC tarihinde çok partili dönemin başlamasıyla Kürdistan’da da bu anlamda hareketlilik görülmeye başlanmıştı. Siyasal anlamda Kürt sorununa çözümler bulmak amacıyla bir çok parti, grup ve örgütlerin çalışmaları görülmektedir. Kurulduğu günden beri, Kürdistan’daki en ufak bir siyasi talep ya da çalışmaya tahammül etmeyen ve Kürt Halkı’nı sürekli bir şekilde esaret altında tutmak isteyen sistem; bu tür yapıların istem, amaç ve çabalarına karşı acımasız davranarak bir çok yapıyı ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Türk siyasi tarihinin ayrılmaz bir parçası olan askeri darbeler kuşağı da, yine bu yıllara denk düşmektedir. Yapılan her askeri darbede her zaman için ilk hedef Kürtler ve Kürdistan idi. Özellikle bu askeri darbelerde ayrım gözetmeksizin Kürt Halkı’nın her kesimine karşı uygulanan gayri insani yöntemler, baskılar, işkenceler ve katliamlar karşısında bir çok Kürt, yurdunu terk ederek, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın dört bir tarafına siyasi sığınmacı olarak iltica etmek zorunda bırakılmıştır.

1940′lı yıllardan 1980′li yıllara kadar geçen süreçte Kürt disaporasını kısaca bu şekilde izah edebiliriz. Kürdistan tarihinin son 25 yıllık sürecine baktığımızda, sistemin bilinçli politikaları sonucu geliştirdiği yeni versiyon sürgün yöntemleri, Kürt Halkı’na karşı sistematik bir şekilde uygulanmaktadır. Bu yeni versiyon Kürt diasporasına hazırlanan kılıf ise Kürdistan’daki son 25 yıllık “Kirli Savaş” olarak görülmektedir.

1980′li yıllardan bugüne değin Kürdistan’da sürdürülen kirli savaş, en çok bölgede yaşayan Kürt Halkı’na zarar vermiştir. Kanunsuz ve kuralsız olan, hiçbir insani ve manevi değer taşımayan bu kirli savaş, Kürt Halkı’na karşı işlenen büyük bir vahşet ve insanlık suçu olmuştur. Bu kirli savaşın muhataplarından biri şunları ifade etmektedir; “Genel Kurmay, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı ve Daire Başkanları’nın bir bölümüne verilen brifingde Türkiye’nin bir iç savaş halinde bulunduğu vurgulanarak “Türkiye tarihten gelen bir doğu sorununa teslim olmuştur. Askeri yapının iç savaş durumuna uygun hale getirilmesi gerekir.” (Milliyet 10 Aralık l997)

Yaşanan bu kirli savaş, insanları maddi anlamda yok etmekle kalmayıp; tarihi değerleri, manevi değerleri, kültürü, kişilikleri, onuru ve şerefi de yok etmeyi hedeflemiştir. Böylesine pervasızca uygulanan bu kirli savaş, Moğolların yüzyıllar önce Kürdistan’a ve Ortadoğu’ya saldırı ve istilalarını hatırlatır nitelikteydi. İnsanlık düşmanı Cengiz’in; kadın, çocuk, ihtiyar, demeden insanları nasıl katlettiğine tarih şahitlik etmektedir. Ve o dönem, Kürdistan’da bu vahşetten kaçarak yurtlarını ve vatanlarını terk etmek zorunda kalan milyonlarca Kürdün acı manzarası bu gün de aynı şekilde tekrar etmektedir.

Son 25 yıllık kirli savaşın muhatapları, Kürt Halkı’na karşı işledikleri insanlık suçunu resmiyette kabul etmeseler de bu gün karşılaştığımız acı tablo ve yaşayan canlı şahitler, bu kirli savaşın ağır bilançosunu izah etmeye yeterlidir.

1989-1999 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte; 5000 kırsal yerleşim birimi boşaltılmış 4 ile 4,5 milyon arasında insan yerinden yurdundan edilmiştir. Bu insanlar Diyarbakır, Van, Batman gibi illerin şehir merkezlerinde ya da İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin gibi metropollerde gettolaşma benzeri yerleşim alanları oluşturarak Türkiye’ki yaşam standartlarının en kötü koşullarında bir yaşamı sürdürmek zorunda kalmışlardır.

Kürdistan tarihinde, sistem tarafından daya-tılan ve sıkça karşılaşılan bir yöntem de Kürtler’e ihaneti dayatmasıdır. Bu kirli savaş döneminde sistem bu yönteme de başvurmuştur. Dayatılan bu onursuzca tercihe rağmen, sahip oldukları onur ve şereflerinden ödün vermeyen Kürtler; tüm zorlukları göze alarak evlerini, yurtlarını ve vatanlarını terk etmeyi onursuzca bir yaşama tercih etmişlerdir. Bu kirli savaşın dayatmaları sonucu, her türlü zenginliklere sahip vatanlarını terk eden milyonlarca Kürt, başta Anadolu olmak üzere bugün dünyanın dört bir yanına göç ederek mülteci durumuna düşmüştür.

Yaşanan bu sürgünler ve göçler, ayrıca Kürt Halkı’na karşı devlet politikası olarak uygulanan asimilasyonlara da hizmet etmektedir. Bu gün Anadolu’da yaşayan bir çok Kürt, süreç içerisinde resmi zihniyetin bu politikasından etkilenerek özünden, tarihinden ve kimliğinden kopmuş ya da kopma noktasına gelmiştir. Bu da, bu kirli savaşın nasıl ve ne amaçlar için tezgahlandığını, neden bir türlü sonunun getirilmediğini ve daha bir çok yönünü net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Devletin bu kirli savaş sürecinde oluşturduğu koruculuk sistemi ile halka karşı uygulanan baskı, tehdit ve dayatmalar sonucu Kürdistan’da hayat neredeyse yaşanmaz hale getirilmiştir. Güya terörle mücadele amacıyla oluşturulan, aslında halka karşı bizzat terör eylemlerinde bulunan ve “Hamidiye Alayları”nın devamı olan eli kanlı koruculuk sistemi, eşkıyalık ve çetecilik sistemine dönüşmüştür. Çoğunluğunu Kürt Halkı’nın dışındaki etnik grupların oluşturduğu ve ilgi gösterdiği koruculuk, bu etnik grupların sistemin gücüne dayanarak, ülkesinde yaşadıkları Kürt Halkı’na karşı acımadan saldırmalarına ve mallarını talan etmelerine yol açmıştır. Böylece Kürdistan tam bir kaos ortamına dönüştürülerek bölgede yaşayan Kürtler, göçe zorlanmıştır. Göç eden Kürtler, sahip oldukları taşınmaz mallarını ve mal varlıklarını geride bırakmak zorunda kalmışlardır. Bölgede, Kürtler’in geride bırakmak zorunda kaldıkları mallar bu korucular tarafından talan edilmiştir.

TMMOB, hazırladığı bir raporda, “Bölgede 1996 verilerine göre 62.034 köy korucusu, l4.872 gönüllü köy korucusu görev yapmaktadır. Günümüzde artan korucuları ve son zamanlarda Karadeniz bölgesindeki uygulamaları da katarsak durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. 1985-1996 yılları arasında 23.222 korucu görevden atılmış, 296 korucuya adam öldürmekten dava açılmış, diğer yandan aynı korucuların adam, kadın, kız kaçırma, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karıştıkları belirlenmiştir. Olağanüstü hal uygulanan illerde dört yüz bine yakın güvenlik görevlisi bulunmakta. Bölgede artan belirsizlik ve şiddet beraberinde bu güvenlik birimlerinin bazılarının belirsizlikten yararlanarak ekonomik kazanç sağladıkları son çıkan çete olayları ile tespit edilmiştir. Örneğin; Yüksekova’da uyuşturucu pazarını resmi araç kullanarak sürdüren güvenlik birimleri ortaya çıkarılmıştır.”

Resmi zihniyetin Kürt düşmanlığı, kendisini gizlemeye bile ihtiyaç duymadan bunu açıktan açığa her fırsatta dile getirmektedir. TMMOB, hazırladığı bu rapora göre Milli Güvenlik Kurulu’nun 16 Aralık 1996′daki raporunda dile getirilenler gösterilebilir; Milli Güvenlik Kurulu’nun 16 Aralık 1996′daki raporuna göre Kürt nüfusunun toplam nüfusa oranı 2010 yılında toplam nüfusun %40′na, 2025′de %50′nin üzerine çıkma eğilimindedir. Kürt nüfusun azaltılması, doğum kontrol yöntemlerinin anlatılması gibi önlemler düşünülmüştür. Bölgedeki imamların %90′ı, gardiyanların %80′i, öğretmenlerin %43′ünün bölge halkından olduğu söylenerek, bölge halkından personel istihdamının makul seviyelere indirilmesi istenmiştir.

Anadolu’da Kürtler’in Yaşadığı Bölgeler
Bugün Anadolu’da yaşayan diaspora Kürtleri’nin nerelerde yaşadıkları ve buradaki nüfus dağılımlarının nasıl olduğu hakkında kapsamlı bir bilgi sahibi olduğumuzu söylemek oldukça zordur. Bunun en önemli sebebi, sistemin inkâr politikaları sonucu buralardaki Kürt nüfusunu resmi rakamlarla ortaya koyan bir çalışmanın bugüne kadar yapılmamış olmasıdır. Bu konudaki araştırmalar, ne yazık ki bazı sınırlı bireysel çalışmalardan öteye geçmemektedir. Bunlara ilave olarak asimilasyonlar sonucu Türkleşmiş olan Anadolu sürgünleri de göz önüne alındığında bu rakamlara sağlıklı bir şekilde ulaşılması daha da zorlaşmaktadır. Süreç içerisinde bireysel çalışmalar, siyasi gelişmeler ve diğer nedenler sonucunda Kürtler’in birbirileri ile ilişki ve diyaloglarının gelişmesiyle birlikte bugün Kürtler’in Anadolu’daki yerleşim ve dağılımları hakkında tam olmasa da, kısmi bir bilgiye ulaşmak mümkün olmuştur.

Bugün elde edilen bazı veriler, sadece İç Anadolu’nun kırsal kesimlerinde 300′den fazla Kürt köyü bulunduğunu ortaya koymaktadır. İç Anadolu’da şehir merkezlerinde yaşayan Kürtler de göz önüne alındığında yaklaşık olarak 2 milyondan fazla Kürd’ün İç Anadolu’da yaşadığı tahmin edilmektedir. Yerleşim alanları dağılımına bakacak olursak Kürtler yoğunluklu olarak Ankara (Haymana, Polatlı, Bala, Koçhisar), Konya (Kulu, Cihanbeyli, Yunak), Kırşehir (Kaman, Çiçekdağı), Aksaray, Yozgat (Yerköy), Çorum, Sivas ve Tokat bölgelerinde yaşamaktadırlar. Bugün yaklaşık olarak, Ankara’da 102, Konya’da 75, Kırşehir’de 52, Aksaray’da 39, Yozgat ve Tokat dolaylarında 41, Kayseri’de ise 23 tane Kürt köyü bulunmaktadır.

Edindiğimiz bilgiler sonucu bu bölgelerde bulunan Kürt köylerinden bazılarının isimleri şöyledir;

ANKARA/Haymana; Balcıhisar, Burunsuz, Bostanyüklü, Cihanşah, Dikkulak, Hacımusa, İnler, Kerpiç, Kırpolu, Sazbağları, Sebilibağlar, Sindiran, Tepeköy, Yenice, Yenicik, Yurtbeyli. Bala; Aşağıhacıbekir, Aşağıören, Aydogan, Bektaşlı, Büyükbıyık, Büyükcamili, Çiğdemli, Derekışla, Eğribasan, Erginköy, Kesikköprü Küçükbıyık, Küçükcamili, Tatarhöyük, Tepeköy, Sugüzel, Yukarıhacıbekir. Polatlı, Koçhisar, Kalecik, Keskin, Badıllı.

KONYA/Cihanbeyli; Beşkardeş, Beyliova, Bulduk (Gunde Bulduq), Çimen, Çölköy, Damlakuyu, Beşkavak (Büyük), Beşkavak (Küçük), Gölyazı (Xalikan), Günyüzü (Cudkan), Kandil, Kelhasan, Kırıkışla (Molika), Kutukkuşağı (Kutiga), Kuşca (Hacilaro), Sağlık, Yapalı (Qemera), Yeniceoba (İncove), Zaferiye (Kayışoğlu). Kulu; Acıkuyu (Birtalik), Altılar, Arsinci (Germik), Beşkardeş (Torına), Burnagil, Bozan, Celep, Çöpler (Copli), Dipdede, Gökler, Hisar, Karacadağ (Xalikan), Karacadere, Kırkpınar, Şerefli, Yazıcıçayır (Mehina), Yeşilyurt (Celikan), Tavşançalı (Omaro), Zincirlikuyu (Gordoğlu). Sarayönü; Boyalı, Kadıoğlu, Sarıkaya. Yunak; Beşışıklı, Çayırbaşı, Hatırlı (Gunde xofe), Hacıfakılı (Kamaran), Hacıömeroğlu (Hacımaran), İmamoğlu (Bodan), Karayayla, Kürtuşağı (Kurdan), Koçyazı (Civikan), Meselij, Odabaşı (Halisinan), Ortakışla, Özyayla, Saray (Golan), Sinanlı, Sülüklü (Galikan). Çeltik; Kaşören (Rengan), Adakasım (Sorikan), Büyükhasan, İsakuşağı (Sagan), Küçükhasan. Akşehir, Beyşehir, Çumra, Ereğli, Ilgın, Karaman, Saideli, Seydişehir, Sultaniye.

KIRŞEHİR/Çiçekdağı; Çiçekdağı (Çiçek), Acıköy (Sorik), Alahacıli (Galikan), Bahçepınar (Torin), Baraklı, Çanakpınar (Ramiko), Dohankaş (Kungus), Konurkale (Konir), Mahmutlu (Qişle), Pohrek (Gedar), Şahinoğlu, Yalnızağaç (Zekera). Boz-tepe; Çamalak, Çevirme, Çiğdeli, Çimenli, Harma-naltı (Sayiplı), Hüseyinli, Kulhüyük, Öksüzkale (Ha-ladin), Üçkuyu, Uzunpınar. Akçakent. Avanoğlu, Meci-diye, Mucur, Avanos, Na-vend; Göllü, Körpınar (Ka-niya kurik), Seyrekköy (Hurmik), Taburoğlu, Ta-şınburnu (Mala bene), Ye-şiloba (Guri). Kaman; Ağa-pınar, Çadırlıhacıbayram, Çadırlıkörmehmet, Hirfan-lar, KekilliAli, MollaOsmanlar.

ÇORUM/Hüseynabat, İskilip, Mecitözü, Osmancık, Sungurlu.
Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Servet Mutlu’nun ‘Türkiye’deki Etnik Kürtler-Demografik Bir İnceleme’ adlı çalışmasında Orta Anadolu Kürtleri’nin yoğun olarak bulundukları İç Anadolu Bölgesi’ndeki on merkezde 1990 yılındaki genel sayıma göre nüfus dağılımı şöyle gösterilmiştir; Ankara 243.600, Çankırı 3.500, Çorum 23.700, Eskişehir 19.900, Kayseri 43.300, Konya 104.000, Kırşehir 17.000, Nevşehir 6.100, Niğde 14.500, Yozgat 13.100. Yine aynı yıl yapılan sayımlara göre bu on merkezde bulunan Kürt nüfusunun toplamı 579.380 olarak gösterilmiştir. Ama biz bilmekteyiz ki Anadolu sürgünü Kürtler, sadece bu on merkezde yaşamamaktalar. Yine Servet Mutlu’nun incelemesinde şu verilere de rastlamaktayız; Adana 194.300, Amasya 2.700, Burdur 500, Kahramanmaraş 132.000, Kastamonu 1.100, Sinop 2.100, Tokat 12.200. Servet Mutlu yapmış olduğu incelemeler sonucu son yığınsal göçler sonucu bu merkezlerdeki Kürt nüfusunun artmış olabileceğini ve bu nedenden dolayı Anadolu’daki Kürt nüfusunun 4 milyon civarında olabileceğini tahmin etmektedir.

“Dünyadaki en büyük Kürt şehri kabul edilen İstanbul” başta olmak üzere Orta Anadolu, Marmara, Ege, Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerinde yaşayan toplam Kürt nüfusunu net bir şekilde ortaya koymak şimdilik neredeyse imkânsız görünmektedir. Önceki yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana belirli dönemlerde yoğunlaşan ve normal koşullarda bile son dönemlerde sürekli bir atış gösteren Kürt göçü; Orta Anadolu’da, Trakya’da, Ege’de, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde Kürtler’i en büyük etnik unsur konumuna getirmiştir.

Geldiğimiz şu gün itibariyle söyleyebiliriz ki; Kürdistan’da yaşanan son 25 yıllık kirli savaş süreciyle birlikte, yakılan ve yıkılan yerleşim birimleri göz önüne alındığında ve burada yaşayan nüfusun başta İstanbul, İzmir, Mersin, Ankara, Adana, Anatalya gibi Anadolu metropollerine göç ettiği düşünüldüğünde buralarda yaşayan Kürt nüfusu, bölge nüfusumuzun yaklaşık üçte birini oluşturduğu düşünülmektedir.

Sonuç;
Kürdistan’da yaşanan son 25 yıllık kirli savaştan dolayı evlerini ve yurtlarını terk etmek zorunda kalan/bırakılan milyonlarca Kürt, toplu bir sürgün yaşamıştır. Bu sürgünler daha çok Anadolu’nun ve Trakya’nın metropol şehirlerine gerçekleşmiştir. Kürt Halkı’nı bekleyen asıl tehdit ve tehlike ise bundan sonra başlamakta idi. Bu tehlike ise yıllardır Kürt Halkı’na karşı kullanılan asimilasyon tehlikesidir. Bu son sürgünlerle birlikte metropol şehirlerde sistemin ve yaşamın dayattığı bütün saldırı ve tehlikelere karşı savunmasız ve çaresiz kalan Kürt Halkı, büyük oranda bu asimilasyonlardan etkilenmiştir. Kürt Halkı; kültürel anlamda, tarihsel anlamda, psikolojik anlamda, sosyal anlamda, inanç anlamında ve ekonomik anlamda bilinçli politikalarla kuşatılmışlıklar içinde tutulmaya çalışılmıştır.

Kürt Halkı, sahip olduğu o güçlü inanç ve köklü tarihinden aldığı manevî güçle, kendisine karşı yapılan her türlü maddi ve manevi saldırılar karşısında her zaman onur timsali olmuştur ve kendisini koruyabilmiştir. Sahip olduğu köklü tarihinde, her zaman İslam için ve özgürlüğü için görkemli mücadeleler veren ve bu uğurda her türlü bedeli ödeyen Kürt Halkı; sistemin bu insanlık-dışı sürgün politikaları ile özünden ve tarihi köklerinden koparılmak istenmiştir. Mezopotamya Uygarlığı’nın sahipleri olan ve oluşturdukları bu uygarlık ile sonraki uygarlıkları etkileyen Kürtler, ne yazık ki geçtiğimiz yüzyılın egemen güçleri tarafından çok yönlü bir imha politikasının hedefi yapıldılar. Ulusal kimlikleri, tarihleri, kültürleri, kişilikleri vs. her türlü değerlerinden koparılmak istenen Kürtler; sürgün yöntemiyle de hem coğrafyalarından ve böylece hem de sözkonusu değerlerinden koparılmaya çalışılmıştır.

Selahaddin-î Eyyubî El- Kurdî, Şeyh Ubeydullah Nehrî, Şeyh Said ve Bediûzzaman Said-î Kurdî gibi kutlu şahsiyetlerin torunları olan Kürtler; sahip oldukları kimliklerine, inançlarına, tarihlerine, değerlerine ve her şeyden önemlisi sevdalısı oldukları özgürlük nimetine bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç duymakta, önem vermekte ve sahip çıkmaktadır. Bu da göstermektedir ki, ne asimilasyonlar, ne imhalar, ne inkârlar, ne sürgünler, ne katliamlar, ne de işkenceler bu halkı yıldırabilir ve ne de özgürlük sevdasından vazgeçirebilir. Adı ne olursa olsun hiçbir zalim yönetici ve zulüm yönetimi ebedî kalmamıştır. İnsanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur. Bu, Yüce Yaratıcı Allah-u Teala’nın Sünnetullahı’dır. Müslüman Kürt Halkı olarak buna sonuna kadar iman etmekteyiz. Ve şunu da biliyoruz ki zulme/haksızlığa/hileye dayalı düzenler kuran ve bir halkı bu zulüm/haksızlık/hile ağlarından ördükleri tuzaklarla/düzenlerle bitirmeye çalışan yönetimler, farkında olmadan adım adım kendi tuzaklarının kapanlarında acınacak sonlar yaşarlar.

“Böylece biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli- düzenler kursunlar diye- oranın suçlu-günahkarları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar.” (En’am; 123)

“Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah’a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, inkâr edenler pek yakında bileceklerdir.” (Ra’d; 42)

“Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.” (İbrahim; 46)

“Onlardan öncekiler, hileli-düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azab emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azab onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti.” (Nahl; 26)

“(Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.” (Fâtır; 43)

“Böylece, o, katımızdan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: “Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın.” Ancak kafirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir.” (Mümin; 25)

Kaynaklar:
1- (Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938)
2- (The Times, London, 31 Aralık 1941)
3- (Avras İbrahim, Tarihi Hakikatler (İbrahim Arvas’ın Hatıratı), 1964, s.52)
4- (Beşikçi İsmail, Kürtlerin Mecburi İskânı, s.137, 142, 146)
5- (Kaya Ferzende, Mezopotamya Sürgünü Abdulmelik Fırat’ın Yaşam Öyküsü, Anka Yayınları, İstanbul, 2. Basım, 2003, s.58)
6- (Göç-Der 2002 Raporu)
7- (Milliyet 10 Aralık l997)
8- (www.xelkedondurma.com)