İç Anadolu’ya yerleşen Kürtler, Kürdistan’dan 300 yıl önce beraberlerinde getirdikleri yemek kültürlerinin bir parçası olan nanê sêlê (tandır ekmeği) geleneklerini bugüne kadar taşıdılar. Konya’nın köylerinde yaşayan Kürtlerin hemen hemen her evinde bir tandır (sêl) bulunuyor. Nanê sêlê ekmeğinin lezzetinden asla vazgeçemediklerini ifade eden kadınlar, fırınlara ihtiyaç duymadan hem kendi ekmek ihtiyaçlarını karşıladıklarını; hem de metropollerde ve Avrupa’da yaşayan çocuklarına, akrabalarına da hazırladıkları ekmekleri gönderdiklerini kaydetti.

Konya’nın Kulu İlçesi’ne bağlı Karacadağ Kasabası’nda (Mahallesi) yaşayan Kürtler, yaklaşık 300 yıl önce göç ettikleri Kürdistan’dan, beraberlerinden getirdikleri kültürlerini günümüze kadar koruyup geleceğe taşıyor. İç Anadolu’ya sürgün edilen Kürtler, asırlar geçmesine rağmen birçok alanda olduğu gibi, sofraların vazgeçilmezi olan tandır ekmeği, yani nanê sêlê kültürlerinden de asla vazgeçmediler. İç Anadolu’da, özellikle köylerde yaşayan Kürtlerin hemen hemen her kesin evinde bir tandır (sêl) bulunuyor. Fırınlara gerek duymaksızın kendi ekmeklerini pişiren kadınlar, aynı zamanda hazırladıkları ekmekleri metropollerde ve Avrupa’da yaşayan çocuklarına ve akrabalarına da gönderiyor. Karacadağ kasabasında yaşayan kadınlar, yüz yıllardır koruyup bugünlere getirdikleri nanê sêlê kültürünün, damak zevkleriyle bütünlük sağladığını ifade ederek, bu kültürü gelecek nesillere de taşıyacaklarını vurguladı.

DAMAK ZEVKİYLE BÜTÜNLEŞEN NANÊ SÊLÊ

Karacadağ kasabasında ikamet eden ve nanê sêlê pişiren Zöhre Akgül (55) adlı kadın, annesinden, ninesinden öğrendiği ekmek pişirme kültüründen asla vazgeçemediklerini ifade ederek, bu kültürlerini aynı zamanda gittikleri Avrupa ve Türkiye metropollerine de götürdüklerini kaydetti. Nanê sêlênin kendileri için vazgeçilmez bir kültür haline geldiğini kaydeden Akgül, damak zevklerinin bu ekmekle uyuştuğunu ve başka ekmek yiyemediklerini vurguladı. Akgül, Avrupa’da yaşayan üç çocuğu için de hazırladığı ekmekten gönderdiğini belirterek, çocuklarının, nanê sêlê dışındaki ekmekleri yiyemediklerini kaydetti.

KÜLTÜRLERİNİ GİTTİKLERİ YERLERE DE GÖTÜRÜYORLAR

Nanê sêlênin, yemek kültürlerinin bir parçası olduğunu söyleyen Esma Akbaş (Besê) (65) de, yaptıkları yemeklerin, başka ekmekle yenilmesinin imkansız olduğunu kaydetti. Hazırladıkları birçok yemeğin ancak ince ekmek olan nanê sêlê ile yenilebileceğini kaydeden Akbaş, “Biz nereye gidersek gidelim ekmeğimizi de yanımızda götürüyoruz. Örneğin, bir oğlum İstanbul’da yaşıyor ve yılın birkaç ayını onun yanında geçiriyorum. Orada da bu ekmeği pişiriyorum. Hazırladığım yemekler ancak bu ekmekle yenilir, yoksa çok anlamsız olur” şeklinde konuştu.

KOMÜN ŞEKLİNDE EKMEK PİŞİRİYORLAR

Nanê sêlê pişirmenin çok zahmetli ve o kadar da zevkli olduğunu ifade eden Meryem Biçer (54) ise, “Ekmek pişireceğimiz gün, birkaç arkadaşımıza da haber verip birlikte pişiriyoruz. Tek kişiyle olacak iş değil, en az 3-4 kişi toplanıp birlikte pişiriyoruz ekmeğimizi. Dönüşümlü bir birimize yardım ederek pişiriyoruz ekmeğimizi. Birkaç aylık ekmek ihtiyacımızı bir seferde pişiriyoruz. Zahmetli bir iş ama o kadar da zevklidir. Sabah saat 6 gibi uyanıp hazırlıklara başlıyoruz. Hamurumuzu hazırlıyoruz. Tandırı, daha önce hayvan tezeğinden kuruttuğumuz tezeklerle (kerme) ısıtıyoruz. Daha sonra da başlıyoruz pişirmeye” dedi.


 

ANF