İşçi göçünün ilk yıllarında İsveç'e yerleşip, gerek mesleki gerek insanı bir çok ödüle layık görülen Lütfi Özkök'ün hayatını "Det finns en turk i Sverige" adlı kitabına konu alan Osman İkiz, Haber1'e konuştu...

İsveç’e işçi göçünün 50 yılında ilk gelenler de anılıyor. İlk gelenlerden biri de fotoğraf sanatçısı, şair Lütfi Özkök. Yazar portreleriyle adı dünyaya nam salmış Lütfi Özkök, Sorbonne Üniversite’inde okul arkadaşı Anne-Marie aşık olup okulu yarıda bırakarak 1950 yılının noel akşamı İsveç’e geldi. 65 yıldır İsveç’te yaşayan Lütfi Özkök bugün 92 yaşında. Artık fotoğraf çekmiyor ama yazar portreleri medya organlarında yaytımlanmaya ve sergilenmeye devam ediyor.  

Lütfi Özkök’ün yaşamını yazan gazeteci Osman İkiz’in Rüzgarların Yolunda adlı kitabı geçtiğimiz haftalarda Det finns en turk i Sverige adıyla İsveççe olarak yayınlandı. Rüzgarların Yolunda 2011’de İsveç’te ikizbooks tarafından yayınlanmıştı. Kitap 2013’te Türkiye’de de en prestijli yayınevlerinden biri olan Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlandı. 2002’de hükümet kararıyla illis quorum  İsveç devlet nişanı verilen Lütfi Özkök 2009’da da İsveç’te Yılın Avrupalısı seçildi. Stockholm Belediyesi’nin 1999 yılında onur vatandaşlığı diploması verdiği Lütfi Özkök’ün kazanmış olduğu çok sayıda ödül var.

Hakkında belgesel filmler de yapılan Lütfi Özkök’ün renkli yaşamı ve kitap hakkında Osman İkiz ile konuştuk.

Öncelikle bu kitabı yazmak fikrinin nasıl doğduğunu sorayım.

Kitabı yazmak benim fikrim değildi. İstanbul’dan bir yayınevi Lütfi Özkök’e hayatının kitap olarak yayınlanması projesiyle gelmiş. Lütfi Abi de benim yazmam koşulunu öne sürmüş. Onun üzerine yazdım ama kitap hazır olduğu sırada yayınevi iflas etti. Bunun üzerine yeni yayınevi aramadan İsveç ISBN numarasıyla burada yayınladım. Kitabı İstanbul’da gazeteci arkadaşlara vermiştim, Yapı Kredi Yayınları kitabı görünce yayınına talip oldu. 2013 yılının ocak ayında kültür serisinin ilk kitabı olarak yayınladılar.

İsveç’te çok önemli ödüller kazanmış Lütfi Özkök, hepimizin onuru. Bu ödülleri nasıl kazandı?

2009’da Yılın Avrupalısı seçilince diplomasını o sırada AB Komisyonunda olan Margot Wallström’ün elinden aldı. Margot Wallström, törendeki konuşmasında Lütfi Özkök’ün Fransız, Türk ve İsveç kültürleri arasında bir köprü işlevi görmüş olduğuna dikkat çekti. Bu dillerden yaptığı şiir çevirileriyle bu ülkelerin kültür dünyaları arasında yakınlaşma sağladığına işaret etti. Lütfi Özkök aynı zamanda fotoğraf sanatında çığır açan portreleriyle İsveç’in dışarıya açılan penceresi gibiydi. Böyle bir kültür adamına İsveç hak ettiği değeri veriyor tabii. Yılın Avrupalısı diplomasnı Margot Wallström’ün elinden aldı. Devlet nişanı belgesini ve altın madalyayı o günkü Kültür Bakanı Marita Ulvskog takdim etti. Stockholm şehrinin de onur vatandaşı. Dediğin gibi hepimiz için onur kaynağı.

Yani Türk kültürünü burada İsveç kültürünü Türkiye’de tanıtmış oluyor.

Tabii Türk şairlerini İsveççeye çevirdi. İsveç şairlerini de Türkçeye. Burada belirtmeliyim ki, 2001’de kaybettiğimiz eşi Anne-Marie’nin de bu çalışmalarda çok büyük katkısı var. Anne-Marie ölünceye kadar hep birlikte ürettiler. Önemli Türk şairleri onların çevirileriyle İsveççe yayınlandı. Aynı şekilde Türkiye’deki kitap okurları ve şiir sevenler de İsveçli şairleri onların çevirilerinden tanıdılar. Daha söylenecek çok şey var, Merak edenler kitabı okusun.

Peki Türkiye, Lütfi Özkök’e ödül verdi mi?  
Olumlu bir şey söyleyemeyeceğim için üzgünüm.

Lütfi Özkök’ü siz nasıl tanıtırsınız?
Hangi Lütfi Özkök'ü anlatmalı. Portre sihirbazını mı? Şairi mi? Aşk için gemileri yakanı mı? Bilge Lütfi Özkök'ü mü? 90’lık çocuk Lütfi Özkök'ü mü? Yıllar önce röportaj için Varşova'ya gitmiştim. Görüştüğüm yazarlardan biri Lütfi Özkök'ü tanıyormuş, ''Etrafı çınlatan kahkahalarını duydun mu?'' diye sormuştu. Lütfi Özkök hakkında kim konuşursa konuşsun onun kahkahalarından söz etmeden geçemez. Bir gün birer kadeh şarap içmek için bir restoranın barına oturduk. Televizyonda da otomobil yarışları gösteriliyordu. Lütfi Özkök, gözlerini ekrana dikip yüksek sesle konuşmaya, kahkaha atmaya başladı. Çevreye bir göz attım herkes bize bakıyor. Ama kimsede rahatsız olmuş gibi bir hava yok; tersine herkes onun çocuksu haline gülümsüyor. Yani gittiği yere neşe saçan, çocuk ruhunu yitirmemiş, hayal gemilerine binip ufuklara yelken açmaya hazır, yüreği genç bir delikanlı gibi aşk için çarpan, tavlada hile yapan, şarap ve calvados'u seven hayat dolu bir adam. Sevimli cimriliğinden söz etmeye gerek yok. Tabii bu özellikleri aşılmaz duvarları aşmasına, açılmaz kapıları açmasına yardım etmiş. Örneğin insanlardan uzak yaşamayı tercih eden, kimselerle görüşmeyen Samuel Beckett, Lütfi Özkök karşısında yelkenleri indirenlerden biri. Paris'te Jameson içerek dertleşiyorlar. Karşılıklı konuşurken unuttuklarını birbirlerine mektuplarla anlatıyorlar. Birgün Life dergisinin editörü Beckett'e telefon ediyor ve portresini çekmesi için bir fotoğrafçı göndermek istediğini söylüyor. Beckett'in yanıtı şöyle: Göndermeyin. İsveç'te bir Türk var ondan isteyin.'' Bu, çok yerde yazıldı. Yazarlar dünyasında bilinir.

Portre fotoğrafçısı olarak Lütfi Özkök'ü diğerlerinden ayıran özellik nedir?
Aftonbladet gazetesinde portreleri Ikon'a benzetildi. Daha sonra birçok yazarın bu benzetmeyi kullandığını okuduk. Yazarların iç dünyasını gözlerine yansıtan sihirbaz da deniyor. Yani şipşakçı değil. Kendisi şair ve derin bir edebiyat bilgisine sahip olduğundan portresini çekeceği yazarla koyu bir sohbete başlıyor, ondan sonra kıvamına gelince portresini çekiyor. O ikon gibi fotoğraflar arkasında edebiyat bilgisinin harmanlandığı böyle bir çaba var. Tabii 1960'lı yılların başında portresini çektiği yazarlar ardı sıra Nobel almaya başlayınca bir anda portre fotoğrafçısı olarak ün kazanıyor. Bugün arşivinde Nobel kazanmış 37 yazarın portresi var. Bu bir rekor. Çünkü onun ilk döneminde yazar portreleri üzerine uzmanlaşan fotoğrafçı yok. Bugün ise bütün yazarların, bütün ajanslarda fotoğrafları var. Lütfi Özkök'ü diğerlerinden ayıran özelliği sadece yazar portresi çekmesi ve eşsiz bir arşivi olması. Eşsiz çünkü o yazarların çoğu bugün yaşamıyor.

Şair Lütfi Özkök'ten söz etmek gerekirse...
Şiir aşkı İstanbul’da Fransız Jeanne D'Arc Koleji'nde başlıyor. Fransız sürrealistlerine hayran oluyor. Lise yıllarında onları çevirmeye başlıyor. Beş arkadaş Sokak adlı dergiyi çıkarıyorlar. 13 yaşında amcasının kızına aşık olup şiir yazıyor. Sonra şiir bir aşk halinde sürüp gidiyor. Şiirleri romantiktir. Yalnızlık temalı şiirleri ağırlıktadır.

Bunca yıldır İsveç'te yaşıyor. Dünyanın her köşesinde dostu var. Yalnızlık duygusunu nasıl açıklıyor acaba?
 Kitabın başına bir şiirini koydum. Feriköy adlı o şiirde hayatını bir üçgenin üç köşesiyle anlatıyor. Bir köşe İstanbul, diğeri Paris ve üçüncü köşe de Stockholm. Ama hiçbir yerde doğru dürüst kök yok. Arkadaş var, aşk var, dost var ama kök yok. Aslında bütün insanlar yalnız değil midir? Şairler ve yazarlar insanları anlatmıyor mu?

Lütfi Özkök'ün İsveç kültür dünyasındaki yeri nedir?
1950 ve 1960'lı yıllarda Özkökler'in evi hafta sonlarında İsveç kültür elitinin buluştuğu yermiş. Kültür çevrelerinde saygın bir yeri vardır. 2009'da Yılın Avrupalısı seçilmesi rastlantı değil. Daha önceki yıllarda Carl Bildt ve eski dışişleri bakanlarından Anna Lindh de Yılın Avrupalısı seçilmişlerdi. Lütfi Özkök'e İsveç kültür dünyasına katkılarından dolayı devlet nişanı da verildiğine göre ''İsveç kültür dünyasında yeri nedir?'' sorusunun yanıtı da ''zirve''dir.

Metin Altınışık / Stockholm