Geçen hafta Konya’nın Kulu ilçesindeydim. BDP Kulu Eşbaşkan Adayı Esin Akgül Güneş’le Kürt köylerini dolaştık; Tuzyaka, Beşkardeş, Çöplü, Karacadere ve Dipdede köylerini gezebildik. Hemen hemen her eve girdik, her kadınla sohbet ettik, kendimizi ifade ettik, onları dinledik. Eşbaşkanlık sistemi hakkında bilgi verdik. Eşbaşkanlıkla neyin amaçlandığını, kadınlara ne tür imkanlar sağlanacağını, kadının nasıl özgürleştireceğini, kadının özgür olmadığı bir sistemde kimsenin özgür olamayacağını izah ettik. Hayatın her alanında emeği olan ancak emeği yok sayılan kadınların görünür hale geçmesiyle birlikte yaşamın o kasvetli havasının nasıl dağılacağını, kadın kahkahasının hayatı nasıl şenlendireceğini anlattık.



Önce çekingen tavırlarla karşılandık. Kapısını çaldıklarımız, eşarplarını düzeltiyor, saçlarını eşarbın altına gizliyor ve içeriye buyur ediyorlardı. Başlarda bizi her zaman seçim dönemlerinde kapıya gelip oy isteyen partilerin kadınları olarak algılıyor ve kibarca teşekkür edip, sözümüzü bitirip gitmemizi bekliyorlardı. Ancak biz eşbaşkanlık sisteminden, kadınların emeklerini artık görünür kılmak gerektiğinden ve belediyeyi onlarla birlikte yönetme niyetimizden bahsedince göğüste kavuşturulan o eller açılıyor ve soru sormaya başlıyorlardı. “Nasıl olacak bu iş? Yani artık belediyede bir kadın başkan da mı olacak, evde yok sayılan emeğimiz artık görünür olacak mı?” soruları peş peşe geliyordu. Gözlerdeki o parıltıdan, yüze yerleşen o tebessümden bir ışık aradıklarını anlamak zor olmuyordu.



Birçoğunuz biliyordur, bilmeyenler için Kulu ve Cihanbeyli’yi biraz anlatmakta fayda var. Kulu ve Cihanbeyli’nin Kürt köylerinde neredeyse nüfusun yarısı Avrupa ülkelerinde yaşar. Yoksulluk, toprağın verimsizliği ve elbette devletin iş alanları yaratmaması nedeniyle 1960’lardan bu yana Avrupa’ya yoğun bir göç yaşanmaktadır. Erkekler yıl boyunca yurt dışında çalışır ve kısa bir süre memleketlerine gelip aileleriyle vakit geçirirler. Avrupa’da çalışmak dediysek de, kolay elde edilen bir “imkân” olduğu sanılmasın. Her yıl yüzlerce, binlerce genç yurtdışına yerleşmek için başvuru yapar ancak “şanslı” bir azınlık bu hakkı elde eder.



Eğer koca, şanslıysa yabancı bir kadınla evlenmeyi başarır ve yılda bir ay süreyle izne gelme hakkı elde eder. Değilse eşler yıllarca görüşemez. Daha da vahimi, yabancı kadınlar buradaki evlilikten habersiz oldukları için bazen erkekle köye gelip onun anne babasıyla tanışmak ister. O zaman köydeki eş, kız kardeş olarak tanıtılır. Çünkü maraza çıkmaması gerekmektedir. Aksi takdirde yabancı kadın boşanacak, işçilik hakkı yok olacak ve hikâyenin başına dönülecektir.



İç Anadolulu Kürt kadınlarının yıllardır yaşadığı trajedi biraz böyledir. Kadınlar, başka seçeneklerinin olmayışından bunca zorluğu, yok sayılmayı kabul etmektedir. Onlara bunun bir kader olmadığını anlattık ve sorumluları işaret ettik. Bizi anladılar ancak temkini elden bırakmadılar. Çünkü daha önceki deneyimler nedeniyle güven sorunu yaşadıkları belliydi. Oy istemek için kapılarını çalanlar, yaşadıklarına “kaderdir, yapılacak bir şey yok” demişler ve sorunlarıyla baş başa bırakmışlar. Kulu’daki Kürt kadınlar küçücük bir ışığın peşinden gitmeye çok hazır, çalınmış hayatlarını yeniden kurmalarına olanak sağlayacak olanlarla yürümeye can atıyor ve biz böyle bir sorumlulukla karşı karşıyayız.



Çocuk gelinler diyarı: Kulu



Tüm kadınların hayat öykülerinde benzer zorluklar ve çaresizlikler var. İnsana kendini buruk hissettiriyorlar. “Bu da hayat mı” dedirten, onlara bunu yaşatanlara karşı öfke duyduğumuz anlar çok oldu. Ancak bazı hikayeler vardı ki, idrak sınırlarınızı zorladı. İlk çocuğunun 15-16 yaşında doğurmuş onlarca genç kadınla tanıştık. Yedi yaşında torunu olan 38 yaşında bir kadınla karşılaştık. Kızıyla torunu aynı yaştaydı. Kaç yaşında evlendiğinin, kaç yaşında anne, kaç yaşında torun sahibi olduğunun hesabını yapamadık bile. “Çocuğumla birlikte büyüdüm” dediğinde, tek kelime edecek gücü kendimde bulamadım. Duygusunu sorduğumda ise “hiç o konuya girme” demesi ve başörtüsüyle ağzını kapayıp susması, Kulu’daki Kürt kadınlarının sessiz çığlığıydı.



Evet, maalesef Kulu da bir çocuk gelin diyarı. Oysa Türkiye’nin en zengin ilçesi, Avrupa’yla içli dışlı olduğu için en gelişmiş ilçelerden biri sayılıyor. En gelişmişimizin hali böyleydi. Varın diğerlerini siz düşünün. Onlar gibi benim de umudum kadın hareketinde. Birileri bize altın tepside özgürlük sunmayacak biliyoruz, fakat biz kendimize o sunumu yapacağız işte bunu da biliyoruz.



Seçim çalışması için gittim Kulu’ya; Kürt kadınının dramı ile yüz yüze kaldım. Seçim sonucu ne olur bilemem ama bildiğim şu ki, Kürt kadınlarının sessiz çığlığı, “sese” dönüştüğünde, özgürlük peşi sıra gelecektir. Kürt kadın hareketi, özgürlüğün sırrını çözmüştür; bu, seçim sonuçlarından daha değerlidir.



Özgür Gündem / Gülşen BIÇAKÇI-KONYA