“Özellikle görsel basında Kürt basının yeterince aktif olamaması, çocukları Türk medyasına yönlendirmekte; dolayısıyla dilin yok olmasıyla karşı karşıyayız.” diyor Adem Özgür İç Anadolu Kürt çocuklarının dillerinin yok olmasına yönelik…


Adem Özgür’le hayatını, İç Anadolu Kürtlerini, medya ve iletişim üzerine konuştuk.


Öncelikle kendini tanıtabilir misiniz?


Ben, 1989 yılında Konya’nın Kulu ilçesinde dünyaya geldim. İlk ve ortaokul öğrenimimi Yeşilyurt Köyü’nde tamamladıktan sonra bir yıl Ankara’da lise okudum. Ancak orada Kürt olduğumdan dolayı bir takım milliyetçi grupların baskıları nedeniyle okulu yarıda bırakmak zorunda kaldım. Yaklaşık 5 yıl aradan sonra açıköğretim lisesine kaydoldum. Açıköğretim lisesini bitirdikten sonra Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Adalet Bölümü’nü kazandım. Bir yıl bu bölümü okuduktan sonra asıl ilgi alanım olan bölümü kazanmak için bir daha sınavlara girdim ve Bingöl Üniversitesi Medya ve İletişim Bölümü’nü kazandım. Şuan her iki bölümü de okumaktayım. 2007 yılından bu yana çeşitli internet sitelerinde ve dergilerde yazılar yazmaktayım.


Yazılarınız nerede yayınlanıyor?


İlkin Celikan Post internet sitesinde köşe yazarlığına başladım. Orada köy hayatını anlatan 10’a yakın yazı yazdım. Şuan birçok internet sitesinin yanında, Radikal Blog’da ve Almanya’da yayın yapan Bîrnebûn Dergisi’nde (Türkçesi Unutulmadılar)  Kürtçe ve Türkçe yazılar yazıyorum.


Bîrnebûn adlı dergide yazılar yazdığınızı söylediniz. Bu dergiyi biraz anlatır mısınız?


 Yıllarca yazılar yazdığımı söylemiştim ilk sorunuza cevaben. Bu yazılar Türkçeydi. Bir gün bir arkadaşım bana ‘’Neden hep Türkçe yazıyorsun? Biraz da Kürtçe yazmayı dene.’’ dediğinde kendi dilimde yazmam gerektiğini anlamıştım ve o günden sonra Kürtçe okuma yazma öğrenmeye başladım. Sonra Bîrnebûn’a birkaç yazı göndermeye başladım. İki yazım yayınlandı dergide.


Bîrnebûn, ‘Orta Anadolu Kürtlerinin Politika, Sanat ve Kültür Dergisi’ şiarıyla 1997’den bu yana İç Anadolu Kürtlerinin tarih, kültür, sanat, edebiyat vb. alanında çalışmaları yayınlıyor. Dergide Kurmancî’nin yanı sıra Dimilî ve Türkçe yazılar da yayınlanıyor.


Orta Anadolu Kürtlerinin ağıtlarını, geleneklerini, hikayelerini derleyip yayınlayan dergi çalışanları, yıllardan bu yana bu ağır sorumluluğu Almanya’da sürdürmektedirler. Bugün derginin birçok yazar ve akademisyene referans olduğunu görüyoruz. Örneğin Rohat Alakom, Mehmet Bayrak gibi yazar ve araştırmacılar yazılarında ve kitaplarında kaynakça olarak Bîrnebûn’u göstermektedir.


İç Anadolu Kürtlerinin, İç Anadolu’da, Türkiye’nin ortasında ve başkente yakın bir yerde yaşamalarına rağmen dillerini unutmaması ilginç bir durum. Sizce bunun sebebi nedir? Bize biraz İç Anadolu Kürtlerinden bahseder misiniz?


İç Anadolu Kürtleri, 1700’lü yıllardan itibaren Kürdistan bölgesinden, İç Anadolu’nun çeşitli bölgelerine sürülmüşlerdir. Orta Anadolu Kürtleri, başta Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Ağrı olmak üzere Osmanlı Devletinin çeşitli iskân ve asimilasyon politikalarından ötürü buralara sürülmüştür. İç Anadolu Kürtleri asırladır Orta Anadolu’da yaşamalarına rağmen hala kendi dilini, kültürünü, gelenek ve göreneklerini unutmamışlardır.
İç Anadolu Kürtleri, düğünlerinde ve taziyelerinde Kürt Kültürü halen yaşatıyor. Yaşlısından, gencine, yeni doğan çocuğuna kadar herkes Kürtçe konuşuyor. Son zamanlarda görsel basından dolayı İç Anadolu Kürt çocukları Türkçeye yönelmiş ve kendi dillerinden uzaklaşmakta.


Özellikle görsel basında Kürt basının yeterince aktif olamaması, Türk medyasına yönlendirmekte dolayısıyla dilin yok olmasıyla karşı karşıyayız.


Peki, basının son dönemlerde İç Anadolu Kürtlerine yönelmesinin sebebi nedir sizce?


İç Anadolu Kürtleri uzun zaman kendi içinde yaşadı. Kürt aydın ve çevreleri hiçbir zaman İç Anadolu Kürtlerini detaylı bir şekilde gündeme getirmedi. Hiçbir basın-yayın organında İç Anadolu Kürtleri hak ettikleri değeri bulamadı! Ankara’nın Haymana ve Polatlı ilçelerinde HDP, Konya’nın Kulu ve Cihanbeyli ilçelerinde ise BDP’nin buralarda aday göstermesi Kürt basının ister istemez dikkatini buralara yöneltmiştir. Seçimlerde de ciddi kazanımlar elde edildi ve bu kazanımlar bırakılmak istenmiyor.


Geçtiğimiz günlerde Özgür Gündem gazetesinde sizin yaşadığınız köyle ilgili bir haber çıktı. Bu haberin başlığı şöyleydi: ‘’İç Anadolu’da özerk bir köy!’’. Bu haberle ilgili ne söylemek istersiniz?


Evet, o haber önce Dicle Haber Ajansı (DİHA)’nın internet sitesinde, birkaç gün sonra da Özgür Gündem Gazetesi’nde yayınlandı. O haber yazılırken, haberi yazan gazeteci ile birlikteydim. Gazeteciye hem rehberlik hem de köylülerle daha iyi diyaloğa geçsin diye tercümanlık yaptım. O haber, köyümüzün derneği ile ilgiliydi. Tek tek derneğe bağlı araçların fotoğrafları çekildi ve dernek yöneticileriyle konuşuldu. Fakat Özgür Gündem ve DİHA’da yayınlanan haberlerde mübalağa vardı, çünkü köyün kanalizasyon, okul ve camii gibi ana gereksinimleri dernek tarafından yapılmadığı gibi; haberde sanki devlet bu köye hiç uğramamış hissi de hakimdi.


Köy o dernekle birlikte kalkınma yaşadı. Okulun sınıfları onarıldı, camiye birçok maddi destek sağlandı ve kanalizasyon için girişimlerde bulundu Celikan Cayvak Derneği (Cay-Der). Tüm bunların devletin oraya uğramadığı anlamına gelmiyor. Ne yazık ki ana akım medyada olduğu gibi, Kürt medyasında da bu tür haberlerin abartıldığını görmekteyiz.


Bunca yıldır yazılar yazıyorsunuz ve şuanda da Medya ve İletişim bölümünde okuyorsunuz. Sizce medyada ki bu dezenformasyonun amacı nedir?


Bunca yıl yazmak, o işi tam anlamak anlamına gelmiyor elbette, yıllarca bu işin eğitimini alan gazeteci ve akademisyenlerin izniyle şunları söylemek istiyorum: Körfez Savaşı’nda CNN’in yalan haberleri, Irak Savaşı’ndaki olayların çarpıtılması ve Gezi Parkı olaylarındaki dezenformasyon… Biz Kürtler, medyanın olayları nasıl çarpıttığını yıllardır biliyoruz zaten. Yıllarca Kürtleri aşağılayan, yapılan savaşı tek taraflı göstermeye çalışan,  çatışmalarda yaşanan ölümleri ya büyütüp, ya da azaltan, savaş çığırtkanlığı yapan bir medya...


 Her basın-yayın organı kendi ideolojisine göre haber yapmakta. Bunları yaparken olayları çarpıtmaktalar. İktidar yanlısı ve medya ve iktidara karşı medya öyle bir tutum almışlar ki; kimse doğru haber peşinde değil. Patronlarını ve efendilerini korumak derdindeler!


Doğru habere ulaşmak biraz zor. Kulübümüzün düzenlediği ‘’Basın Özgürlüğü ve Medya Okuryazarlığı’’ adlı konferansta hocalarımızın dile getirdiği gibi tüm medya organlarını takip etmek ve bize verileni sorgulamak gerek.  Medyanın içinde büyük bir bilgi kirliliği var; her gün kalkıp gazeteleri okuduğumuzda bir haberin nasıl farklı bir şekilde ele alındığını görürsünüz.


Bir örnek vereyim: Soma’daki maden faciasında Yeni Şafak gazetesinin Başbakan’ın ve Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın nasıl yorulduğunu, yemeyip-içmediklerini süsleyip püsleyip haber yaptığını gördük. Bunun yanında Sözcü de, maden faciasını fırsat bilerek bu işi AKP’ye mal etmek için uğraşıp durdu.


Okuduğunuz alanla ilgili ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?


Okula geldiğim ilk hafta hocama ‘’Buraya ezber sistemine dayalı bir eğitim almaya gelmedim. 100 ya da 50 puan almak benim için önemli değil.’’ demiştim. Elimden geldiğince alanımda daha fazla şey yapmak istiyorum. Örneğin; bu dönem içerisinde 8 röportaj, 10’a yakın yazı yazdım. Aynı zamanda üniversitede Medya ve İletişim Kulübü adında bir kulüp kurduk ve kulübün başkanlığını da ben yapıyorum. Yaz ayında ise bir yerel gazetede ve fotoğrafçıda çalışacağım (kendimi geliştirmek için).


Bu kulübü kurmamızın nedeni öğrencilere basın özgürlüğünü, medyayı, fotoğrafçılığı, sinemayı elimizden geldiğince anlatmak. İlk konferansımız da buna yönelikti zaten. Bu konuda gelecek yıl daha aktif etkinlikler yapacağız.


Son olarak, Medya ve İletişim bölümü öğrencileri ile ilgili neler söylemek istersiniz?


Sadece üzgünüm! Medya ve İletişim öğrencilerini görünce üzülüyorum; fotoğraf çekmesini bilmiyor, haber yazmasını beceremiyor, röportaj sorularını hazırlayamıyor. Hocaların verdikleri ödevleri beğenmezler, ama ‘neden uygulama yok?’ diye de sitem ederler. Bu bir çelişkidir. Elbette bu bölümde pratik daha ön plandadır –okuduğum bir kitapta bu işin teorisinden çok pratiği önemli olduğunun altı çizilmişti-, fakat hiçbir işin teorik bilgisi olmadan pratiği de olamaz. Dolayısıyla Medya ve İletişim öğrencileri okudukları bölümün kıymetini bilip bir an önce kendilerine gelmeli. Sınavlardan 70, 80 ya da 100 almak mesele değil; o bir ezber sınavdır. Önemli olan aktif, bilgili, sürekli araştıran, irdeleyen, eleştiren biri olmaktır. Bu da bizim Medya ve İletişim bölümü öğrencilerinde yok.

Röportaj: Rahmi Özdemir