samiavci @ ybhaber.com

 

Cerir b. Abdullah (r.a.) anlatıyor:

Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“İnsanlara merhamet etmeyen kimseye Allah da merhamet etmez.”

Buhârî, Müslim, Tirmizî ve  İmam Ahmed 

“Birbirinize merhamet etmedikçe gerçek mü’min olamazsınız.”

Bu söz üzerine sahâbe-i kirâm şöyle karşılık verdi:

–Ya Resûlallah. Hepimiz merhamet sahibiyiz!.

Hz. Peygamber (s.a.v.) ise onlara şöyle buyurdu:

–Bahsettiğim merhamet, sizden birinizin arkadaşına olan merhameti değildir! Fakat o, bütün insanlara, bütün herkese karşı olan merhamettir.”

Öyleyse.. merhamet ve iman birbirinden ayrılmayan iki öz kardeştir.

Fakat hangi merhamet?!

O, duyguların ağır basmasıyla gelmesiyle annenin çocuğuna, babanın oğluna, efendinin kölesine, beyefendinin hizmetçisine veya akrabanın akrabaya olan merhameti midir?!

Sevgili gençler...

Sizler en dar anlam ve sınırlarıyla merhametin abc’sisiniz. Doğal olarak bu durum, merhametin geniş ufkunu daraltmakta, kapsamlı muhtevasını küçültmektedir. Onun yayılıp genelleşmesine mani olmaktadır.

“İnsanların birbirlerine merhamet etmesi” anlamında genel merhamet, yedi kat gök üzerinden ilahi rahmetin (merhametin) bütün mahlukat üzerine inmesidir. Üzerine ilahi rahmet inen ümmet, derhal bir sevgi, şefkat ve dayanışma yumağı haline geliverir. Sağlam bir bina gibi bir güç ve desteğe kavuşur.

Halbuki mahlukat üzerine birbiri ardınca inen bu ilahi rahmet, Allah’ın yüz rahmetinden sadece bir tanesidir. İşte insanları, toprakta gezinen hayvanları ve göğün boşluğunda kanat çırpan kuşlarıyla tüm mahlukat, dünyadaki bu tek rahmetle birbirlerine merhamet ederler.

İnsan, kardeşlerinden veya arkadaşlarından tanıdıklarıyla karşılaştığı ya da bizzat onları ziyaret ettiği zaman onları görmekten dolayı sevinç duyar, içi açılır ve onlara güler yüz gösterip yakınlaşır. Maddi ve manevi ilişkilerinde eşine, çocuklarına ve yakın akrabalarına şefkat gösterir.

Mutlak insan gerçeği için bu böyle.

Ama Allah’a iman etmiş bir insana gelince; onun merhamet dairesi bütün insanlığı içine alacak kadar geniş ve kapsamlıdır. Tanısın ya da tanımasın, aralarında bir yakınlık olsun ya da olmasın karşılaştığı bütün insanlara sevgi ve merhametini gösterir.

Böylece bireysel ve toplumsal alanda başkalarından farklı olduğunu ortaya koyar. Bu farklılığıyla diğer fert ve toplumlardan seçkin ve üstün olduğunu gösterir. Ve ayet-i kerîme’nin müslüman ümmet hakkında haber verdiği durum gerçekleşir:

“İşte böylece sizin insanlar üzerinde şahitler olmanız için...”

 Allah Resûlü’nün (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:

“Allah gökleri ve yeryüzünü yarattığı zaman her biri göklerle yeryüzü arası büyüklüğünde yüz rahmet yaratmıştır. Bu yüz rahmetin birini yeryüzüne indirmiştir. İşte bu bir tek parça rahmet ile ana çocuğuna, vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine şefkatle davranıyorlar.”

İslam, merhamet ve gözetimden çokça pay almaları gereken belli bir topluluğa dikkat çekmektedir. Bunlar da, İslami literatürde rahim denilen yakın akraba ve hısımlardır. Rahim sözcüğünün rahmet sözcüğünden türetildiğini ve aynı anlamı paylaştıklarını da hiç aklından çıkarmayasın.

Ayrıca Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“Merhamet sahibi kimselere Allah da merhamet edecektir. Yeryüzünde bulunanlara merhamet ediniz ki gökte bulunan da size merhamet etsin. Rahim (akrabalık bağı) Rahman’dan bir parçadır. Kim akrabaları ile bağ ve ilişkisini sürdürürse Allah da onunla bağ ve ilişkisini sürdürür. Kim de akrabaları ile bağ ve ilişkisini koparırsa Allah da onunla bağ ve ilişkisini koparır.”

Senin şefkatine ve iyiliğine en layık insan, sana şefkat ve iyiliği en çok olan insandır ki o da, anne ve babandır. Allah-u Teâlâ anne babaya iyilik yapmak hususunda şöyle buyuruyor:

“Onları (anne babanı) esirgeyerek üzerlerine tevâzu kanatlarını ger ve ‘Ey Rabbim.. onlar küçüklüğümde beni yetiştirirken nasıl merhametli davrandılar ise sen de onlara öylece merhamet eyle!’ diye dua et.”

Sevgili gençler...

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yetime şefkat ve merhametle davranmakla ilgili hadis-i şerîfini, bu husustaki peygamberî öğüdünü ileriki sayfalarımızda inşaallah aktaracağız. Yetime kefil olarak onun bütün masraflarını üstlenip, işlerini yapmayı üstlenen kimsenin bu davranışından dolayı elde edeceği sevab ve mükafatın büyüklüğünü de o sayfalarda okuyacaksınız.

Ebû Hüreyre (r.a.)anlatıyor:

“Bir adam Allah Resûlü’ne (s.a.v.) gelerek kendi kalbinin katılığından dert yandı. Allah Resûlü (s.a.v.) ona:

–Yetimin başını okşa, fakiri doyur! buyurdu.

Aynı şekilde hasta, iş göremez, âciz, afetzede vb. insanlar da mü’minin merhamet ve iyiliğine müstehak olan hak sahibi insanlardır.

Sizler, insanlara iyi davranmaya, iyilik yapmaya, yardım etmeye, söz ve davranışlarınızda onlara karşı nazik ve yumuşak olmaya devam edin. Buna karşılık ücret ve mükafatın en güzelini size Allah verecektir.

Allah’ın selâmı üzerinize olsun.