salihyazar @ ybhaber.com

Semavi dinlerin asıl amacı, yaratılmışların en muhteşemi insanı, kadın ve erkek ayırmadan mutlu etmektir. Bundan dolayı sahip oldukları ilahi emirler manifestosu olan semavi kitaplar ve sayfaların insanca tercümesini yapacak ve tebliğ etmekle yükümlü uyarıcı peygamberler göndermiştir.

İslam’da kadın; kadının olması gereken yeri ile bulunduğu yer, karşılaştırmalar ışığında, birbirini izleyecek 3-4 bölümde anlatılacak.

KURAN’IN DİNİNDE KADIN – UYDURULAN DİNDE KADIN

Geleneksel din anlayışı en çok kadınlarla ilgili konularda dine ilaveler yapmıştır dersek, abartmış olmayız.

Kadını köleden beter yapan, kadının erkek egemen toplumda sadece ev işinde ve cinsellikte kullanılmasını, hiçbir alanda kadına hak tanınmamasını savunan izahlar; toplum nezdinde kabul görsünler diye uydurma hadislere ve mezhep izahlarına dayandırılmış ve bu bakış açısı topluma “din” diye yutturulmaya çalışılmıştır.

Saf dindar kadınların birçoğu, Kuran’ın anlattığı İslam ile bu uydurmaları ayırt edemedikleri için Allah’ın rızasını umarak bu uydurmalara göre yaşamaya çalışmış ve kendilerini gelenekçi erkeklerin sınırlarını çizdiği kapkara bir dünyada bulmuşlardır.

Gelenekçiler, “Peygamberimiz cennetin annelerin ayaklarının altında olduğunu söylemiş." kadınlar annemizdir, bacımızdır…” gibi laflar ederek, kadınlara çok değer verdiklerini göstermek istemektedir. 

Oysa kadınlarla ilgili gelenekçi kaynaklardaki izahları incelediğimizde, gerçekte kadına ne kadar değer verdiklerini iyice anlaşılacaktır. Kadınlarla ilgili Kuran’da geçmeyen uydurma izahlara değindikten sonra, yine bu uydurmaların etkisiyle yanlış değerlendirilen Kuran’daki bazı meselelere değinilecektir.. 

KADINLARLA İLGİLİ  KUR'AN’DA  BAZI YANLIŞ ANLAMALAR

Kuran’ın kadınla ilgili açıklamalarındaki yanlış anlaşılan bilgiler ilk insanlar Âdem ve Havva ile ilgili konulardan başlar. Kuran’ın hiçbir yerinde Havva’nın Âdem’i kandırdığı ve günaha soktuğu şeklinde bir izah yoktur. Araf Suresi 11. ve 28. ayetlerin arasını okursak; Âdem ile Havva’nın her ikisini birden kandıranın şeytan olduğunu görürüz.

Bu arada kadının, erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığına dair izah da Kuran’da yer almaz.

Kuran’la ilgili yanlış iddialardan biri Kuran’ın erkeklere hitap ettiğidir. Kuran ayetlerinin % 90’dan fazlası genele; yani erkek ve kadın karışık olarak tüm insanlara veya inananlara hitap eder. Bunun yanında sadece Peygamberimize, sadece kadınlara, sadece erkeklere hitap eden ayetler de vardır. Kuran’ı insanlara ulaştıran Peygamberimiz erkektir ve erkekler topluluğunun bir alt kümesidir.

Erkeklere hitap eden bazı ayetlerdeki üslup, bu nokta göz önünde bulundurularak okunursa daha iyi anlaşılır. Kuran’ı eline alıp okuyan herhangi bir kişi, Kuran’ın genele hitabını, sadece bir cinse hitap etmediğini rahatça anlar. Kuran’ı şarkı kitabı gibi okuyan veya hiç okumayanların bu tip iddiaları, hiç şüphesiz cehaletlerinin bir ürünüdür.

“Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü-sözü doğru erkekler, özü-sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, korunup sakınan erkekler, korunup sakınan kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça hatırlayan erkekler ve Allah’ı çokça hatırlayan kadınlar; bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ödül hazırlamıştır.” Ahzab Suresi 35

Kuran’ın büyük bölümü genele hitap olsa da, bu ayette olduğu gibi Allah’ın kadın ve erkeği ayrı ayrı vurguladığı ayetler de mevcuttur.

TARİHTE ÇOK EŞLİLİK

 Kuran’la ilgili yanlış anlaşılan diğer bir konu ise erkeklerin çokeşli evliliğidir.

Öncelikle şunun bilinmesi gerekir ki İslamiyet çok büyük bir zaman dilimine, geniş bir coğrafyaya, çok farklı iklimlere, ufak bir kabileye olduğu gibi büyük bir imparatorluğa, hem tarım hem de endüstri toplumuna, hem savaş hem de barış ortamlarına, apayrı alışkanlık ve kültürlerin olduğu insanlara gelmiştir.

Kuran’ın  her türlü devir, şart, ortam ve kültüre uyumu ise Kuran’ın serbest dairesinin geniş olmasıyla sağlanır. Buraya kadar geniş helal dairesinin, geleneksel İslam anlayışıyla sınırlanıp, bir Arap İslam’ı yaratılmaya çalışıldığını görürüz. Örneğin belli yörenin kıyafeti olan sarığın, cübbenin, sakal bırakma alışkanlığının dinselleştirilip; böylece İslam’ın her yöreye, şarta, kültüre uyumunun engellendiğini gördük. Oysa Kuran’ın verdiği serbestlikle herkes kendi kimonosunu, ceketini, kravatını, entarisini giyebilir. Kuran’ın bu noktadaki özgürlüğü Kuran’ın anlattığı İslam’ın her bölgeye, her kültüre uyumunu sağlar. Çokeşlilik de aynen böyledir. Çok eşlilik, İslam’ın yasaklamadığı bir uygulamadır, yoksa İslam’ın emrettiği veya tavsiye ettiği bir uygulama değildir.

Çokeşlilik birçok kültürde, zaman diliminde, özellikle erkeklerin savaşta ölüp, kadın-erkek oranının bozulduğu zamanlarda kadınların da talebi olmuştur. Tarım toplumlarının birçoğunda çok çocuklu aile, gücün simgesi olduğu için bu toplumlarda, kadınların çocuk ve ev işlerindeki yüklerinin hafiflemesi için kocalarını evlenmeye teşvik ettiği bile görülmüştür.

Unutulmamalıdır ki çokeşliliği yaşayan tek bir erkekken, kadınlar en az iki kişidir. Evlilik müessesesi de ortak bir istek veya çıkara dayandığına göre çokeşliliği bir erkek isterken en az iki kadın da bunu istemiş, kabullenmiş veya bir çıkar ummuş demektir. Yani çokeşliliğin kimi ortamlarda yasaklanmasına bir erkeğe karşı en az iki kadın karşı çıkacak demektir. Bazıları kadınların isteği olmadan aile baskısıyla evlendirildiklerini veya daha sonra boşanma hakları ellerinden alındığı için isteseler de ayrılamadıklarını, gerçekten böyle birçok durum olması sebebiyle söyleyebilir.

Bu zulümler bizim konumuz değildir, çünkü bunlar İslam’ın değil, erkek egemen toplumun sonucudurlar. Dinimize göre evliliğe kadın da karar verir, kadının boşanma hakkı da vardır. Yani kadın, kocası çokeşlilik yaparsa veya evliliğinde yolunda gitmeyen bir şey olursa kendisi de boşanabilir. Kadının boşanmasının yasaklanması ve kadının evliliğindeki söz hakkının ailesine verilmesi gibi uygulamalar geleneğin sonucudur, Kuran’ın, dinin değil.

ÇOK EŞLİLİK

 Daha evvel de dediğimiz gibi çokeşlilik bir serbestliktir, mecburiyet değil.

“Serbestlik” alanı ile dini “mecburiyet veya tavsiyeler” tamamen farklı kategorilerdir. Dinin yasaklamamak suretiyle “serbest” bıraktıklarını dinin emir veya tavsiyeleri gibi “dinsel” alanın içinde görmek önemli bir yanlıştır ve çokeşlilik meselesinde bu hata sıkça yapılmaktadır.

Bunu şöyle bir örnek üzerinden daha iyi anlayabiliriz: Kuran’da yalnız leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların yasaklandığını görüyoruz. Bunun dışında her yiyecek helaldir. Çoğumuzun sevmediğimiz birçok yiyecek, örneğin köpek eti helaldir. Fakat çoğumuzun sevmediği köpek eti, Çin’de sevilen bir yemek türünü oluşturur. Aynı çokeşlilik gibi, birçok kişiye çirkin gelen köpek eti yemek; bir başka yerde ve kültürde insanların kabulü olabilmiştir. Dinimizin yasaklamadığı her şey helal olduğu için bize çok garip gelebilecek birçok helal olabilir.

“Helal” dinen yapılmasında günah olmayan davranışları ifade eder. Yoksa “helal” dinen makbul olan bir davranışı ifade etmez. Bu çok önemli noktayı anlamayanlar dini, yasaklamadığı bazı şeyler için, kendi kültürlerine göre eleştirmeye kalkmış ve böylece değişik kültürlerde ve değişik zamanlarda geniş kesimce benimsenen serbestlikleri anlayamadıklarını göstermişlerdir.

Dinimize göre saçımızı yeşile boyatırsak, bir davete futbol şortuyla gidersek, bir toplulukta sesli bir şekilde yellenir veya geğirirsek bir “günah” işlemiş olmayız. Bu fiillerin günah olmamasının sebebi, Kuran’ın hiçbir ayetinin bunları yasaklamamasından kaynaklanır.

Dünyanın bir yerindeki sahil kasabasında şort giyerek düğüne gitmek, Kızılderili kabilelerinde yeşil gibi renklerle kafayı boyamak, kimi kültürlerde geğirmek, kiminde yellenmek normal karşılanabilir. Kuran’ın bu fiilleri “günah” olarak belirtmemesi sayesinde tüm bu ayrı kültürlerde Müslüman olanlar, kendi kültürleriyle bu noktalarda zıt düşmeden dinlerini yaşayabilirler. Kuran bu fiillere sahip de çıkmaz, bu fiilleri tavsiye de etmez.

Yani “Din köpek eti yiyin” diyor, “Din düğünlere şortla gidin” diyor, “Saçınızı yeşile boyayın” diyor, “Yellenin, geğirin” diyor şeklindeki açıklamalar ne kadar hatalıysa; “Çokeşlilik dinin gereğidir” şeklinde dine karşı yapılan bir eleştiri, o kadar hatalıdır. Dinin emri ve tavsiyesi ayrıdır; din yasaklamadığı için serbest olan fiil ayrıdır.

Doğal şartlarda, savaş olmadığı zamanlarda, insan nüfusunun bire bir eşlemeye yakın şekilde kadın ve erkeklerden oluştuğunu görüyoruz. Bu da tekeşliliğin insanların genelinin tercihi olacağını, çokeşliliğin bir istisna olacağını tabiat kanunu olarak göstermektedir.

Kuran’da Allah, kadınlar arasında adalet yapılamazsa tek bir eşle evlenilmesini söyler (4-Nisa Suresi 3). Böylece kadınlardan birini ön plana alacak, diğer kadınları sömürecek evlilik modeline yasak getirilir. Bazı durumlarda ailesi ölen kız çocuklarına miras kalır ve bazı erkekler evlilik yoluyla bu maddi serveti ele geçirip, yetim kızın mallarını çarçur edebilir. Kuran buna benzer durumları engellemek için Nisa suresinin aynı 3. ayetinde “Yetimler konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız; bu durumda size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın.” der.

Yani Kuran, gerekirse çokeşlilik yapılmasını, başka kadınlarla evlenilmesini; fakat hiçbir durumda yetim kızların hakkına tecavüz edilmemesini söyler. Bu ayet, gördüğümüz gibi, yetim kız çocuklarıyla ve onların mal varlıklarının sömürülmesiyle ilgilidir.

Çokeşlilik, Kuran’ın geniş serbestlik çemberinde yer alır, Kuran’ın tavsiye veya yasaklarından biri değildir. Çokeşliliği sevmeyen sevmez, yapmayan yapmaz. Kuran, yazımızın başında dediğimiz gibi ayrı kültürlerin, ayrı zaman dilimlerinin, hem savaş hem de barış ortamının, hem tarım hem de endüstri toplumunun, hem büyük devletlerin hem de küçük ada halklarının dinidir.

Kuran’ın anlattığı İslam tek bir medeniyetin, bir tek endüstri toplumunun, bir tek barış ortamının dini değildir.

Nasıl ki Emevi ve Abbasi uydurmacaları Kuran dışı ilavelerle dinimizi kendi kabile ve yüzyıllarına göre dondurup sakalı, cübbeyi, sarığı dine soktularsa; bazıları da günümüzün görüşlerini dine sokma arzusundadırlar. Oysa Emevi ve Abbasiler kendi dönemlerinde sakal bırakıp, cübbe ve sarık giyip, çokeşli bir şekilde yaşayabiliyorlardı. Günümüzde de sakal tıraşı olunup, pantolon, ceket, kravat giyilip, tek eşle evlenilebilir.

Her iki ayrı uygulama da İslam’a aykırı değildir ve yine her iki ayrı uygulama da İslam değildir. Bu şahsi tercihlerin hiçbiri İslam’ın zaman üstü değer ve kurallar sistemiyle ilintili değildir.

Oysa Allah’ı tek bilmek, fakirlere yardım etmek, oruç tutmak; Kuran’ın emirleri olduğu için hem Emevileri, hem Abbasileri, hem günümüzü, hem de bizden sonrakileri yükümlü kılar.

salihyazar@gmail.com