salihyazar @ ybhaber.com

“ İnsan Hakları Derneği(İHD) yönetimi, Özgecan Aslan’ın katledilmesi üzerinden ölüm cezasının tekrardan gündeme getirilmesini AK Parti manipülasyonu olarak değerlendirdiklerini bildirdi. Ayrıca İHD verilerine göre 2014 yılında Türkiye’de erkeklerin saldırısı sonucu 294 kadın öldürüldü, 458 kadın yaralandı ve 142 kadın taciz ve tecavüze uğradı.”(Cihan)

2015 Ocak ayı itibariyle 20 kadının daha öldürüldüğü kayıtlara geçti.

2002’den 2009’a kadar öldürülen kadınların sayısı: 

2002-66,2003-83,2004-164,2005-317,2006-663,2007-1011,2008-806,2009-953

Son on yıllık kadın cinayetleri bilançosu gösteriyor ki  yüzde bin dört yüz artış gerçekleşmiş.

Son 5 yılda erkeklerce öldürülen kadın sayısı 6098. "Erkeklerce Öldürülen Kadın Sayısı" ile Dünya'da bulunan 213 ülke arasında 1. sıradayız. Yılda ortalama 1200 kadın öldürülmüş

213 Ülke arasında “Çocuk Cinsel İstismarında” Dünya 2.si, tecavüzlerde Dünya 4.süyüz.

CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, Türkiye'de her 10 kadından 4'ünün şiddete maruz kaldığını, bu kadınların yüzde 89'unun hiçbir yere başvuramadığını ifade ederek, "Çünkü nereye başvuracaklarını bilmiyorlar. Ayrıca yasa uygulayıcılar da şiddete uğrayan kadın kendilerine başvurduğunda ne yapacaklarını bilmiyorlar" dedi. Nazlıaka, son 5 yılda öldürülen kadın sayısının 1134 olduğunu söyledi.

Rakamlar ortada.

Köşeye sıkışan iktidar her olayda olduğu gibi dikkatleri üzerinden kaçırmak, gerilmiş toplumun gazını gidermek için bilinçli olarak idam konusunu dile getiriyor.

Türkiye ölüm cezasını Anayasasından çıkardı.  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne(AİHS) ek 6 ve 13 nolu ölüm cezasının kaldırılmasına dair protokoller ile BM Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası sözleşmesine ek ölüm cezasının kaldırılmasını amaçlayan 2 nolu İhtiyari Protokolü de onaylayarak yürürlüğe koymuştur.

Avrupa bakanının(!) söylediğini duydunuz mu?" Ben olsam kızın babası yerinde gider bulur, çeker vururdum." dedi.

Akıl veren siyasilerin görevi kadınları erkek şiddetine karşı koruyan, kollayan yasaları yapmak, yürütmek ve sağlıklı yürütülmesi için gerekli önlemleri almaktır.

Ne zaman ülkede kadın cinayeti işlense bir fırtına kopuyor, dindikten sonra her şey unutuluyor.

İsterseniz buraya nasıl geldiğimizi hatırlatacak geçmişe birlikte gidelim:

N.Ç. davasını hatırlayanınız var mı?

Hani şu, ‘Utanç davası’ olarak bilinen olay, 2002 yılında Mardin’de yaşanmaya başlamıştı. O tarihlerde 13 yaşında olan N.Ç, iki kadın tarafından para karşılığı erkeklere pazarlandı. Aralarında devlet memurlarının da bulunduğu 26 kişi N.Ç ile ilişkiye girdi. Olayın duyulması üzerine N.Ç ile ilişkiye girenler ve küçük kızı pazarlayan iki kadın hakkında dava açıldı.

Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 24 sanığa alt sınırdan 5 yıl ceza verdi ve iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 ay-4 yıl 10 aya indirdi. 18 yaşından küçük bir sanığa da 3 yıl 2 ay ceza verildi. Mahkeme, sanıkları cezalandırırken eski TCK’nın “Her kim 15 yaşını bitirmeyen bir küçüğün ırzına geçerse 5 seneden aşağı olmamak üzere ağır hapse mahkûm olur” şeklindeki 414. maddesinin 1. fıkrasını uygulayarak N.Ç.’nin, kendi rızasıyla fuhuş yaptığı yorumuna imza atmış oldu.

Son karar,Yargıtay Başsavcılığı, 13 yaşında, 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç.'nin bu işi 'rızasıyla yaptığı' yolundaki karara itiraz etmedi.

Peki ya Siirt’te yaşanan olayı hatırladınız mı?

Siirt kent merkezindeki Gazi İlköğretim Okulu'nda okuyan 2'si kardeş 4 kız öğrencinin çok sayıda kişinin tecavüzüne uğradığı 2010 yılı Nisan ayında ortaya çıktı. 14 yaşındaki H.T. ve 16 yaşındaki ablası S.T.'nin başlarından geçen olayları rehber öğretmenine anlatmasıyla ortaya çıkan skandalda G.E. ve Ş.Y.'ye de cinsel istismarda bulunulduğu belirlendi. Aralarında o dönemde okul müdür yardımcısı olan Fahrettin Kuzu ile bakkal, manav, tuhafiyeci ve iki de kamu görevlisinin de bulunduğu 39 sanık hakkında, 'çocuğun nitelikli cinsel istismarı' ve 'hürriyeti tahdit' suçundan Siirt Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılırken, sanıklardan 10'u tutuklandı. 

Bu yere kendiliğinden gelinmedi. Geçmişten gelen son on yılda artan nobran “erkek” yönetim yaklaşımı belirleyici olmuştur gelinen noktanın.

Bu açıklamaları yapanı hatırladınız mı?

“Kadınlar erkeklerle eşit olamaz. Bu doğaya aykırıdır. Feministler  İslam'daki anneliğin önemini kavrayamadılar”.

''Onun için ben iş işten geçmeden, en azından kendi adımıza mevcut durumumuzu koruyabilmemiz için her ailede en az 3 çocuk olması gerektiğini ifade ettim. Hala aynı yerde duruyorum. Bu görüşlerimi muhafaza ediyorum.  “

"Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz ha doğduktan sonra öldürürsünüz hiç bir farkı yok. Buna karşı çok daha duyarlı olmaya mecburuz."

Devlet ve toplumun ortaya koyduğu refleksler,aramızdaki potansiyel hasta ruhlu insanları tahrik ve teşvik ediyor olmasın.

Bir önceki sağlık bakanı, “Bazen ‘Annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak?’ deniyor. Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar. Böyle bir yasa çıkarılıp da kürtajla ilgili daha ciddi kısıtlamalar getireceksek mutlaka onun yan tedbirlerini de almak durumdayız." demişti.

Ankara belediye başkanı, “Tecavüz sonucu hamile kalınması ile ilgili soruyu:

"Tecavüz edeni getir, cezasını ver. Ama karındaki çocuğun suçu ne? Onu da devlet alır, büyütür çocuğun haberi bile olmaz. Çocuğun yaşama hakkını nasıl alırsınız elinden" şeklinde yanıtlayan Gökçek, "zina" sonucu gebelikle ilgili olarak da şunları söyledi:

 Zina yapınca çocuğun kabahati ne? Anası olacak kişinin kabahatinden çocuğun suçu ne? Anası çeksin, anası kendisini öldürsün. Eğer biri ölecekse niye çocuğu öldürtüyor, cinayet bu... Acılar olabilir ama acılar bu işi meşru hale getirmez." demişti.

Bay Tuğrul İnançer , “Evlilik kurumunun bugünkü empoze edilen, “Ben kendi ayaklarımın üzerinde dururum” “kadının ekonomik hürriyeti” gibi aldatmacalardan vazgeçilmesi lazımdır. İstatistikle meşgul olanlar boşanmaların kimler arasında olduğunu bir istatistiki anket yapıversinler.”

Çalışan kadından bahsediyorum. “Ben kocama muhtaç değilim” diye evvela ailesinin dağıtıyor. Kocasına muhtaç değil ama elin adamının patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor.
Ben eş demem. Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla, çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır.”

Yine İnançer,"Hamileliği davul çalarak ilan etmek bizim terbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez. Her şeyden önce estetik değildir. 7-8 aydan sonra anne adayı biraz hava almak için beyinin otomobiline biner, biraz dolaşır. Sonra akşamüstü çıkarlar. Şimdi ise maşallah, kanatlısı kanatsızı televizyonlarda uçuşuyor. Ayıptır ayıp. Bunun adı realizm değildir. Bunun adı terbiyesizliktir."

İçimizi yakan Özgecan’ın ölümünden sonra açıklama yapan,  AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Öznur Çalık, Biz kadınla ilgili her alanda kadının korunmasına yönelik yasal düzenlemeler yaptık. Ama bu yasal düzenlemelere rağmen hala kadın ölümleri var mı maalesef var” dedi.

Çalık, Mersin’de öldürülen Özgecan Aslan’ın katil zanlılarının en ağır şekilde cezalandırılacaklarını belirterek, “Şunun altını net bir şekilde çiziyorum. ‘AK Parti döneminde kadın cinayetleri arttı’ diyenlere cevabımızdır; Asla böyle bir şey söz konusu değil. Sadece görünürlüğü artmıştır” diye konuştu.

İdare edenler erkek zihniyetine sahip, yasalar erkek zihniyetine sahip olanların insafına terk edilmiş ve toplum hafızası sorunlu/unutmayı alışkanlık haline getirince aynı filmi tekrar başa sarmaktan dolay bir arpa boyu yol alamıyoruz.

Umarım Özgecan son kurban olur ve ortaya çıkan yeni iradenin arkasında sonuna kadar dururuz.

Bunu devletin istediği makbul vatandaşı yaratarak değil, vatandaşın istediği makbul devleti yaratarak başarabiliriz.

Bir yerden başlamak gerekir, ÖZGECAN’ımızın dramı ilk mumu yakmamıza vesile olsun. Sağlam durabilirsek arkası gelecektir.

salihyazar@ybhaber.com