salihyazar @ ybhaber.com

“Bize ait duyguları inkâr ederek, yok sayarak yaşayamayız.”

“The Economist’in 167 ülkeyi kapsayan demokrasi endeksinde Türkiye’nin hızla ‘otoriter rejime doğru yol aldığı belirtildi. 2012 endeksine göre iki sıra gerileyerek 98’inci olan Türkiye’nin 10 üzerinden puanı 5.70 olarak ölçüldü.

Endekste ülkeler; Tam Demokrasiler, Kusurlu Demokrasiler, Karma Rejimler ve Otoriter Rejimler olmak üzere dört kategoriye ayrıldı.

Türkiye, seçim süreci değerlendirmesinde de gerilerde kaldı ve 7.92 puanla Sri Lanka’yı ancak geçebildi.

En çarpıcı tespit, Türkiye 2010 yılından bu yana otoriter olma yolunda hızla ilerlediği ifadesi.

Araştırmada Türkiye ise 5.70 ortalama ile Honduras’ın ardından 10’uncu sırada yer buldu. Nikaragua, Tanzanya, Filistin, Uganda, Sierra Leone, Pakistan ve Haiti gibi ülkeler de bu kategori içerisinde değerlendirildi.”

Ataların bir sözü vardır.

”Gelen ağam, giden paşamdır.”

Bu sözün birçok anlamı var.

Birisi derki, “Her gelene saygı gösterendir.”

Bir başkası, “Çıkarları uğruna herkesle hoş geçinendir.” der.

“Kişisel çıkarları için her türlü yalakalığı yapmaya hazır insanlardır. ” diyen olabilir.

Veya  “Gücü, yetkisi olan herkes başım üstünedir. ”diyenlerdir.

Her durumda sığınılacak, kul olunacak bir yer bulma telaşını ifade eden bir sözdür.

Kula kullukta bir sakınca görmeyen, insan onurunu indirgeyen yaklaşımdır.

Belki de yaşadığımız ülke, bölge, toprak, içine doğduğumuz kültür, ahlak anlayışı üretiyor böylesi yoz, yobaz yaklaşımları.

Önümüzde milletvekili/genel seçimler var.

On Şubat’a kadar bürokraside istifa enflasyonu yaşandı.

Kahir ekseriyeti iktidar partisinden aday olmak için istifa etti.

Uzun zamandır muktedir olan sorumlu(sorunlu) ancak sorumsuzlukta sınır tanımayanın ortaya koyduğu gözü dönmüş performans, önümüzdeki seçimde yer kapmak, rengini belli ederek seçilemezse bile ilerisi için nemalanmaya çalışanlara (özellikle üst düzey bürokratlar) cesaret verdi.

Giderek büyüyen pastanın büyüklüğü, dışında kalan namzet gözü dönmüşlerin iştahını kabartıyor.

Gözü dönmüşlerin yoğun ilgisi,10 Şubat itibariyle istifa eden bürokratların görevleri esnasında bugüne değin uyguladıkları kararlarla ilgili toplum vicdanında cevapsız soru işaretlerine yol açtı.

Bundan on yıl öncesine kadar başka kapılara kapaklanmaya çalışan bürokratlardır bunlar.

Ne oldu, ne yaşandı da bu kadar kolay savrulabildiler, adres değiştirmekte sakınca görmediler.

İlkesizlik, ilke haline nasıl geldi?

Yaşadığımız toplumun acilen karantinaya alınmasıyla ilgili serzenişlerimin çok ötesinde bir durum içinde bulunduğumuz ahval.

Toplumda giderek artan kemiksiz duruş,  sirkteymişim duygusunu gıdıklamaktadır.

Bazen  soytarıları bol kralların saraylarında buluyorum kendimi.

Bu kadar basit mi her şey?

Oyun gibi.

Kendimden de korkmaya başladım. Menfaat, içimizde taşıdığımız dizginlenemez bir arzudur.

Biliyorum, milletin vekili olmak bahane, ortadaki pastayı tırtıklamak şahane.

Ortalama yetmiş yıl yaşayan bir insan elli ton yiyecek ve içecek tüketiyor. Bu hesaba başka şey yiyenler dâhil değil.

Bunların tüm derdi  elli tonun üzerine çıkmak herhalde.

Yer kapmaya çalışanlar başlarını kuma gömmek isteyebilir,hakkından fazlasını almaya çalışabilir.

Bütün çirkefe rağmen kendinizi beyazdan ak görebilirsiniz.

Dışarıdan bizi izleyenler, olup bitenleri bütün çıplaklığıyla görenler  sandığımız gibi görmüyor.

Yazının girişinde The Economist’in araştırması ve birazdan vereceğim araştırma sonuçları bizi nasıl gördüklerini gösteren sayısız araştırmaların bir bölümüdür.

Avrupa Birliği,2012 yılından beri düzenli olarak farklı üye ülkelerde çeşitli ülke isimlerinin ne çağrıştırdığını soran anketler düzenliyor.

En son ankette Bulgaristan’da bir vatandaşa Türkiye deyince aklına ne geliyor diye sormuş anketör, Youtube’nin kapatılması demiş vatandaş.

Diğer soruları isterseniz ben söylemeyeyim. Siz anladınız.

Soyları tükenmeye yüz tutan;

Çok savrulan; temelsiz toplumlarda dik ve doğru durmaya çalışan; aklı başında vicdanlı azınlıklar. Toplumları tarafından hep savrulmakla suçlandı, suçlanıyor ve bir mucize olmazsa suçlanmaya devam edilecektir.

İnsan kokarsa tuzlanır, tuz kokarsa ne yapacağız?

“Tarih yazımının hakikatle alakası yoktur. Hakikat diye adlandırdığınız şey aslında bir edebiyattır. Farklı tarih yazımları arasındaki tek fark bunların aşk hikâyesi, komedi, trajedi veya hiciv biçiminde yazılmalarıdır.” Hayden White (Edebiyat Eleştirisi Tarihçisi)

Kaynaklar:Ekşi sözlük,Uludağ sözlük.12.02.2015

salihyazar@gmail.com