info @ ybhaber.com

Bilgi, McLuhan’ın ifade ettiği ‘’küresel köy’’ kavramı kadar hızlı hale geldi. Artık dünyanın öbür ucunda yaşanan herhangi bir olayı, bizler anında öğrenebiliyoruz. Bilgiler elimizin altında adeta!

 

McLuhan’ın dile getirdiği küresel köy kavramının İç Anadolu Kürtlerince ne kadar anlaşıldığına bakalım şimdi:

 

Dünya değişti, bugün televizyonlar 3G bağlantıları ile canlı yayın sağlarlarken, gazete çalışanları tablet bilgisayar ve akıllı cep telefonlarından haberleri yazarak gazetelere gönderiyorlar.

 

Tüm bu bilgi akışına, sosyal medyaya, farklı TV kanalları ve birçok gazeteye rağmen İç Anadolu Kürtleri neden medyayı doğru kullanamıyor?

 

İç Anadolu Kürtleri, geneli itibariyle devletçi yayınları daha çok izlemektedirler. Ana Akım Medya dediğimiz bu yayınlar; mevcut iktidarın veyahut devletin ideolojisini dayatır topluma

 

Ana Akım Yaklaşımlar’da ‘’Hipodermik İğne’’ veya bir başka deyişle ‘’Sihirli Mermi’’ kuramı vardır. Bu kurama göre medya araçları, iletilerini insanların beynine tıpkı bir şırınganın ilacı insan bedenine salması gibi, medya da iletilerini insan beynine empoze eder.

 

Devlet, benimsediği ideolojiyi insanların beyinlerine bu şekilde empoze eder! Basın organlarına gelen bilgiler/haberler ‘’ideoloji süzgeci’’nden geçirilerek topluma sunulur. Böylece bizler, yani izler/okur kitleler haberleri ana akım medyanın süzgecinden geçirilmiş bir şekilde izler/okuruz.

 

***

 

Ana Akım Medya’ya, Egemen Güç Medyası demek de yanlış olmayacaktır. Egemen güçleri iki kategoriye ayıralım: Birisi mevcut iktidara ya da muhafazakâr-sağ ideolojisine yakın basın-yayın organları, ikincisi ise laik-elit kesimin oluşturduğu ama yine devletin resmi ideolojisini koruyan basın yayın organlarıdır.

 

İç Anadolu Kürtleri bu iki kategori arasına sıkışarak kendi natifini oluşturamadı hiçbir zaman. Oysa birçok farklı basın-yayın kuruluşlarının yanında sosyal medya gibi güçlü bir alandan faydalanılabilirlerdi.

 

Televizyon, en büyük ve en hızlı etki eden kitle iletişim aracıdır; çünkü televizyon, okuma yazması olmayan kitlelere de seslenir ve onları daha çabuk etkileyecektir. İç Anadolu Kürtlerinin genel olarak köylülerden oluştuğunu düşündüğümüzde ve gazete okumanın da düşük bir seviyede olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda TV’nin etkisini daha iyi anlaşılacaktır.

 

 

***

 

İç Anadolu Kürtlerinin devletçi yayın organlarını takip etmelerinin sebeplerinden biri de kendilerini Kürdistan’da yaşayan Kürtlerden ayırmalarıdır. Çünkü orada yaşanan acılar, yaşanan trajediler hiçbir zaman İç Anadolu’da hissedilmedi. Devlet de bilinçli olarak bu durumun İç Anadolu’da görülmemesini sağladı.

 

TRT Şeş, bunun en güzel örneğidir; TRT Şeş’in açılacağı zamanlarda müthiş bir propaganda yapıldı; adına devrim denildi, AKP’nin yaptığı müthiş proje denildi, Kürtler daha rahat izleyecekler televizyonu denildi… Bu propaganda tüm yazılı ve görsel basında günlerce servis edildi. TRT Şeş açıldı, beklendiği gibi devrim miydi? Hayır. Peki, o zaman neden İç Anadolu Kürtleri zaten yıllarca televizyonlarında bulunan Med, Medya, Roj, Kurd1 ve diğer Kürtçe yayın yapan TV kanallarını izlemediler de TRT Şeş’e bel bağladılar?

 

İşte, yukarıda anlatmak istediğim buydu, yani devletin bilinçli olarak insan beynine empoze etti bir şeyler vardı ve bunda da çok başarılı oldu.

 

Öyle ki, yıllarca Kürtleri aşağılayan, hor gören, onlara hakaret eden, savaş çığırtkanlığı yapan ve mafyacılığı özendiren diziler İç Anadolu Kürtlerince pek sevildi. Bu diziler: Tek Türkiye, Şefkat Tepe, Kurtlar Vadisi vb.

 

Bu dizileri izleyen İç Anadolu Kürtleri ile Kürdistan’daki Kürtler duygusal olarak bir kopuşa doğru sürüklendiler. Kopuş derinleşti. Bu duygusal ve ideolojik kopuşu uzun vadede göreceğiz. Ana Akım Yaklaşımlar’ın kuramlarından biri olan ‘’Kültürel Göstergeler ve Ekme’’de, televizyonun etkileri kısa sürede ortaya çıkmamakta, uzun vadeli olarak, yavaş yavaş ve zaman içerinde birikerek oluşmaktadır.

 

***

 

20. Yüzyıl, yoğun savaşların yaşandığı ve farklı akımların ortaya çıktığı bir yüzyıl olmuştu. Özellikle I. Dünya Savaşı’ndan sonra basının ana görevi savaşları en azami bir şekilde göstermek ve o ülkenin ‘güçlü’ olduğunu yaymaktı. O dönemde natif kaynaklardan yararlanma olanağı olmadığından dolayı insanlar verilen her şeyi ‘doğru’ olarak kabul etmek zorundaydılar.

 

Bugün, yukarıda değindiğim bilgi çağında bunları aşmamıza rağmen, hala izler/okur kitleler olarak, bize verilenleri sorgulamadan kabul etmeye devam ediyoruz.

 

***

 

İç Anadolu Kürtleri, Egemen Güç Medyası’nı izlemeye/okumaya devam ettikçe kendi benliğinden uzaklaşacaktır. Onlar savaş çığırtkanlığı, kini ön plana çıkarmaktan geri durmazlar. Aynı zamanda Pepe gibi çizgi filmleriyle de Kürt çocuklarını asimile etmek istemektedirler. Tabii bu asimile politikalarından İç Anadolu Kürtleri hiç mi hiç rahatsız değil! Çocuklarını saatlerce televizyon ekranlarının başına bırakıp, onların asimile olmalarına önayak oluyor.    

 

 

Ana Akım’a karşı çıkmış Eleştirel Teori’nin temeli Frankfurt Okulu’na dayanmaktadır. Frankfurt Okulu, Marksist bir yapıdadır, medyaya eleştirel bir gözle bakar ve medyanın insanları yanlış yönlendirdiğini, yayınlanan haberlerin manipülasyondan ibaret olduğunun altını çizmektedir.

 

Frankfurt Okulu’nun son temsilcilerinden – ve benim de yakından ilgilendiğim- Jürgen Habermas, toplumda özgürlüğün olmadığını savunmuş ve tutsaklıktan ancak eleştirel akımla sıyrılabilineceğini savunmuştur.

 

İç Anadolu Kürtlerinin eleştirel akıma yakınlaşmaları gerekmektedir. Eleştirel Akım’la birlikte: Kürtçeye önem daha fazlalaşacak, devletin ırkçı yaklaşımları terk edilecek, bilinçli bir medya izler/okuru olma yolunda büyük bir adım atılacak ve mevcut iktidarın veyahut devletin icraatlarına farklı bir bakışla bakılacaktır.

 

***

 

Bir de Bîrnebûn’dan bahsetmek istiyorum: Bîrnebûn Dergisi yıllardır İç Anadolu Kürtlerinin dil, tarih ve kültürleriyle ilgili yayınlar yapıyor. Çalışanları, yazarları çok önemli bir iş yapmaktalar. Bîrnebûn biz İç Anadolulu Kürtler için bir değerdir. Bu değer ne yazık ki toplum tarafından anlaşılmıyor ve bilinmiyor. Yukarıda değindiğim okumanın izlemeye göre daha az oluşu ve Kürtçe okuma-yazma bilmemenin verdiği bir ilgisizlik. Tabii bir de Bîrnebûn’un Türkiye’de aktif olamaması var.

 

Bence artık Bîrnebûn’un Türkiye’deki İç Anadolu Kürtlerine inme vakti gelmiştir. Son zamanlarda sosyal medya da kullanıldığına göre bunu bir gazeteye, ya da haftalık yayın yapan bir dergiye çevirme vakti geldi. Devam eden barış süreci, çatışmasız ortam, halkların birbirini – az da olsa- anlaması gibi etmenlerden yararlanmak gerekir; bundan daha iyi bir zaman da yoktur!

 

Adem Özgür