Son dönemde Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da 'Devrim Kanunları'ndan tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin düzenlemenin tartışılmasını istemişti.
 
BDP 'li Tan teklifinin gerekçesinde; din ve vicdan özgürülüğünün toplum içinde çeşitli insan ve grupların huzur içinde yanyana yaşabilmesi için herhangi bir dine ve inanca sahip kişilerin bunun gereklerini yerine getirme özgürülüğüne sahip olmaları anlamına geldiğini vurguladı. Tan, "Birbirinden farklı inançları paylaşanların günlük yaşamlarını diledikleri gibi sürdürme ve dini inançları doğrultusunda giyinebilme hakkına da sahip olabilmesi gerekmektedir" dedi.
 
Devlet memurlarına şapka giyme zorunluluğu getiren Bakanlar Kurulu kararnamesinin çıktığı 2 Eylül 1925'te çıkarılan din adamı dışındaki kişilerin cübbe ve sarık giymelerinin yasaklandığını anımsatan Tan, buna aykırı davranışların, bir yıla kadar haisle cezalandırılmasının kararlaştırıldığını, 1934 yılında ise din adamlarının dini kıyafetlerini sadece ibadet yerlerinde giymelerine dair bir yasa çıkarıldığını kaydetti. Lozan Antlaşması'nın 38. maddesinin Türkiye 'de oturan herkesin, her inancın, her dinin, her mezhebin kendi inanç sistemine göre serbestçe ibadet etmesini sağladığını kaydeden Tan, şunları belirtti:
 
"Bu serbestlik içerisinde tüm din ve mezheplerin uygun gördüğü kılık ve kıyafetleri giyilebilmesi önündeki tüm yasaklar derhal kaldırılmalıdır. AİHS'inde de mutlak bir düşünce, vicdan ve din özgürlüğü öngörülmektedir. Bu hüküm özgürlüğün iç dünyadaki yansıması ile olup, bireysel ve dinsel inançlar alanını sınırsız bir şekilde korur.
İçsel dünyaya dair olan fikir ve inanç edinilmesi ve değiştirilmesi hakkı hiçbir şekilde sınırlandırılamaz. Birey inançları nedeniyle suçlanamaz, serbest iradeyi etkileyen yollarla, bir inanç kabul ettirilemez veya inancından vazgeçirilemez."
 
"DİNİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ GARANTİ EDİLMELİ"
 
BDP'li Altan Tan, insanların din ve vicdan özgürlüğü kapkamında dini inançları gereği giymek istedikleri kıyafetlerin devlet tarafından yasaklanmasının bu özgürlüğe aykırı bir tutum olduğunu kaydetti.
 
Kişinin istediği inanca sahip olabileceği gibi, bunu açıklamaya da zorlanamayacağını belirten Tan, "İç dünyaya dair olan kanaat, din ve vicdan sahibi olmak hakkı hiç bir koşulda engellenemez ve açıklama içermeyen inanç veya düşünce devlet müdahalesine konu olamaz.
 
Ancak din ve vicdan özgürlüğü sadece bireylerin inançlarını ve vicdani kanaatlerini güvence altına almakla gerçekleşmiş olmaz, bunun yanında ayrıca inananların gerek bireysel hayatlarında gerekse toplumsal ilişkilerinde, dini inançlarını uygulama ve buna uygun şekilde davranma özgürlüklerinin de garanti edilmesini gerektirir" dedi.
 
Kaynak: Radikal