İsveç’te toplumu derinden sarsan bir “namus cinayeti” davası karar aşamasında. 10 Eylül 2015 tarihinde Zirdeşt Edil, 41 yaşındaki karısı Ayten Yücel’i hunharca öldürdü. Edil, o günden bu yana tutuklu. Stockholm’de dün başlayan dava bir yandan Ayten’in dramını gözler önüne sererken diğer yandan da namus cinayetleriyle sarsılan, töre olgusuyla tanışan İsveç adaletinin sınavı olacak gibi.


Mardin Yezire doğumlu sanık Zirdeşt, 1988 yılı Nisan ayında siyasi nedenlerle İsveç’e sığınmış bir Kürt... Stockholm’de yaşıyor. Neredeyse tüm ailesi de İsveç’te. Görücü usulüyle evlendirildiği Siirt Eruhlu Ayten Yücel ise kendisinden 13 yaş genç. Ayten Yücel’in İsveç’te kimsesi yok. Avrupa’da yaşasın, hayatı kurtulsun diye yalnızlığa gönderilen binlerce kadından biri.

SAKİNLEŞTİĞİNE İNANDI EVİNE DÖNDÜ


İsveç polisi 12 Mayıs günü gelen bir ihbar telefonuyla Ayten ile tanıştı. Kocası tarafından dövülen Ayten, polisi aradı. Mayıs ayının ilk haftası erkek kardeşinin düğünü için Türkiye’ye gelen Ayten’in dönüşte gösterdiği düğün filmi ölüm fermanı oldu. Düğünde giydiği kolsuz elbisesini bir şalla örtmeye çalışan Ayten, film çekildiği sırada şalın omzundan kaydığını ve omuzlarının ortaya çıktığını fark etmedi. Polis kayıtlarına göre; Zirdeşt, 13 ve 6 yaşlarındaki çocuklarının gözü önünde Ayten’i dövdü, elbiseyi parçaladı. Ertesi gün, içkili olarak yeniden eve gelen Zirdest, Ayten’i çocuklarının önünde bir kez daha dövdü. Bu kez Ayten çocuklarını alarak, İsveçli komşusuna sığındı. Polis Zirdeşt’i gözaltına alırken, Ayten ve çocukları sığınma evine teslim edildi. Sosyal Hizmetler Kurumu’na bağlı “Kadına Yönelik Şiddet” grubunun yaptığı soruşturma Ayten’in canının “büyük tehlike” altında olduğunu gösteriyordu.


Sığınma evinde kalırken boşanma davası da açan Ayten kocasını her şeye rağmen “iyi bir baba” diye tanımlıyordu. Belki de tam bu yüzden, diğer birçok kadın gibi, yasak olmasına rağmen sığınma evindeyken de çocukları için kocasıyla telefonda görüştü. Ayten, belki devletten beklediği yardımın da gelmeyeceğini düşündüğünden kocasının sakinleştiğine inanarak evine geri döndü. Hatta kocası hakkında polise yaptığı suç duyurusunu da geri çekmek istedi. Açılan kamu davasında mahkemeye yardımcı olmadı, susmayı tercih etti. Buna karşılık polise göre “inandırıcı olmayan” bir ifade veren Zirdeşt, Ayten’in “saldırgan” bir mizacı olduğunu ve kendisinin meşru müdafaa için karısını ittiğini, onu dövmediğini, zaten kolunun da sakat olduğunu ileri sürdü. Haziran ayında sonuçlanan davada mahkeme, Zirdeşt’i üç ay hapsedebilecekken, gözetim altında bulundurulmak ve psikiyatrik tedavi görmek şartıyla serbest bıraktı.

AİLENİN ROLÜ VAR MI?


Ağustos ayında savcılığa da başvurarak kocasının kendisiyle irtibat kurmasının yasaklanması için tedbir kararı isteyen Ayten’in talebi “çiftin daha önce telefonla mesajlaştığı ve kocanın karısını mayıs ayından sonra bir daha rahatsız etmediği” gerekçesiyle reddedildi. Avukat Susan Cleve, savcıyı adalet müfettişliğine şikayet etmeye hazırlanıyor. Av. Cleve’in bildirdiğine göre sürekli korku içinde yaşayan Ayten, kendisine bir şey olursa diye çocuklarının geleceğini planlamaya başlamıştı. Bu arada çocuk hastabakıcısı olmak üzere bir de kursa gitti.


10 Eylül 2015’te SOS Alarm’a telefon ederek “Galiba karımı öldürdüm” diyen Zirdeşt, ardından annesini aradı. Eve gelen sağlık ve polis ekiplerinin kanlar içinde bulduğu Ayten’in vücudunda tam 66 bıçak darbesi tespit edildi. Burnu ve üst dudağının özel bir biçimde kesildiği belirtiliyor. Ayten’in düğünde giydiği ve Zirdest’in parçaladığı elbise de cesedin yanında bulundu.


Önceki gün görülmeye başlayan davada Zirdeşt, hiçbir şey hatırlamadığını iddia etti. Savcı Zirdeşt’in cinayeti çocukları henüz okuldan eve dönmeden planlı bir biçimde işlediğini vurgulamakta. İsveç hukuk sistemi bu davayla bir kez daha sınanacak. İlk mahkemede kardeşi Rabin Edil’in ağabeyi aleyhine şahitlik yapmayı reddetmesi ve Zirdeşt’in cinayetin ardından kendi annesini araması bu cinayetin “töre” adına işlenmiş olabileceğini düşündürüyor. Bakalım mahkeme “namus” adına işlenen cinayetlerde örnek bir karara imza atabilecek mi?

İSVEÇ’TE 15 YILDA 327 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ


Zirdeşt Edil ve Ayten Yücel’inki, İsveç’teki ilk “namus cinayeti” davası değil. Polis soruşturması, doktor raporları, Sosyal Hizmetler Kurumu’nun soruşturması, sığınma evi kayıtları, arkadaş ve komşu ifadelerine rağmen hunharca öldürülen kadınlar İsveç’in de bir başka gerçeği. Hemen her davanın ortak yanı devletin bu kadınlara yeterince yardım etmemesi. Herkesin bildiği sona yaklaşılırken, kadınlar kurumlar arası yetki çatışması içinde oradan oraya iteklenmekten bıkarak kendilerine mezar olacak evlerine geri dönüyorlar. Son 15 yılda İsveç’te 30’u göçmen kökenli tam 327 kadın öldürüldü.

aydınlıkgazete