mervekart @ ybhaber.com


Malumunuz ülke seçim arefesinde fokur fokur kaynıyor. Herkesin nabzı yüksek. Evlerde, sokaklarda, kahvehanelerde, iş yerlerinde hatta okullar da bile şu sıralar gündem, Pazar günkü seçim. Tam olarak sussak olmuyor susmasak olmuyor modundayız. Herkes, özellikle de muhalif kesim dolup taşıyor; bugüne kadar sustuklarıyla, susturulduklarıyla. Benim naçizane gözlemim bu sefer muhalif kesim de prangalarından kurtulmuş ve susmuyor. Bu sefer kendi üzerimden bir örnekle durumu özetlemek istiyorum. Üniversite yıllarım da dahil olmak üzere aktif siyasetin içerisinde hiçbir zaman bulunmadım. Her seferinde de herhangi bir partiye görüş yakınlığımın olmadığını, günümüz siyasi partilerinin iyi yönlerinin ve kötü yönlerinin olduğunu, mutlak bir iyinin veya mutlak bir kötünün olmadığını dile getirdim. Fakat bazı kafatasçı zihniyetler tarafından gerek kılık kıyafetimden gerekse her koşulda ‘insan’ı esas alarak her olaya insan hakları bağlamından baktığım için ‘Solcu’ veyahut ‘CeHaPe’li olarak nitelendirildim. Doğrusunu söylemek gerekirse nitelendirildim demek haksızlık olur, etiketlendim. İlk defa bu seçim dönemi siyasi tercihim bu kadar net ve kesin. Ayyuka çıkmış yolsuzluk dosyalarını, ifşa edilmiş birçok belgeye rağmen kafasını kuma gömenleri, adını unuttuğumuz adaleti, işsiz milyonlarca genci, cebimize ortak olmuş bir siyasi iktidarı ve nefret söylemleriyle ayrıştırılmış toplumu gördükten sonra evet ben CeHaPe’liyim. Kemal Kılıçdaroğlu’nu siyasi bir karakter olarak görmeyenlerdendim, yanılmışım. Siyasete birleştirici bir hava ve saygı dili getireceğini, yaptığı yanlışları kabul edebilecek erdeme sahip biri olduğunu şimdiye kadar göremediğim için üzgünüm. Bu toplumda yaşayan bir fert olarak artık nefret dili değil saygı ve sevgi dilini duymak istiyorum, ayrıştıran değil birleştiren bir yönetim, istiyorum. Şeffaf, adil ve hesap verebilir bir yönetim istiyorum.
Devlet ve iktidar kavramlarının farklı kavramlar olduğunu çıkıp insanlara tek tek anlatmamız gerekiyor.
Devlet hepimizin devleti.
Ülke hepimizin ülkesi.
A partisinin veya B partisinin değil bu devlet. İktidarlar değişir, değişmeli de. Normal olanı budur. Aksi olduğu zaman iktidar ve yanlıları devletin ve ülkenin tek sahipleri olduğu kanısına varıyorlar. Ve devletinden hakkını isteyen bir vatandaşa da ‘hain’ veya ‘terörist’ damgası vurmaktan geri kalmıyorlar. Belli bir kesime göre kendileri gibi düşünmeyen herkes ya hain ya terörist. Bu nefret ve ayrıştırmacı dili derhal terketmemiz gerekiyor. Takım tutar gibi parti tutulursa, siyasi karakterler ilahlaştırılırsa Türkiye’nin nabzı her zaman yüksek olmaya mahkum olacak gibi görünüyor. Tüm bunların normalleşmesi için değişim şart. Tebdil-i mekanda ferahlık vardır diye boşuna dememişler. Siyasi liderler halk için varlar, hizmet etmek için varlar. Halkının hakkını korumayan her lider değiştirilmelidir. Biri gider biri gelir, demokrasi böyle bir şeydir. Tüm ülkenin kaderinin tek bir kişide olduğunu düşünmek nasıl bir mantıktır? Devlet dediğimiz mekanizma hiç bu kadar küçültülmemiş hiç bu kadar itibarsızlaştırılmamıştı.
Velhasıl kelam, katılım siyasetin hayat damarıdır. Aristo yurttaşlığı siyasi yönetime katılım üzerinden tanımlamaktadır. Bir vatandaş olarak tek bir söz hakkımızın sandıklar olduğunun bilincinde olarak oy kullanalım. İnsanı siyasi bir hayvan olarak nitelendiren Aristo iyi ile kötüyü, adil ile adaletsizliği ayrıştırabilecek varlıklar olduğumuzu söylüyor. Bu yüzden demokrasi iyi ki var !
Sakin ve demokratik bir seçim olması dileğiyle