mervekart @ ybhaber.com

**SOYKIRIM- EN AĞIR İNSAN HAKKI İHLALİ

Halepçe Katliamı, 16 Mart 1988 ‘de Irak-İran Savaşı esnasında Saddam Hüseyin’in talimatıyla gerçekleştirildi. Bu katliamda çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan binlerce sivil ve masum insan acımasızca katledildi.

Irak yönetimini 1979’ da devralan Saddam Hüseyin,16 Mart 1988’de unutulmayacak bir faciaya imza attı. Saddam, İran İslami İnkılâbı’nı yıkmak için destekçileri ile birlikte İran’a savaş ilan etti. Saddam bu savaşta dış güçlerin desteği ve İran’da yaşanan devrimden de yararlanarak İran’ ı rahatça yenebileceğini düşünüyordu.

Saddam’ın planı tutmadı ve savaş uzunca bir süre devam etti. 1980’de başlayarak 1988’e kadar devam eden Irak-İran Savaşı’nın sonlarına doğru İran birlikleri Halepçe’ye kadar ilerledi. Halepçe halkı diktatör Saddam yönetiminin baskısına, zulmüne ve otoritesine karşı gelerek Irak yönetimine muhalefet etti ve İran’a destek verdi. Bunun üzerine diktatör Saddam, Halepçe’ye karşı hiçbir Uluslararası hukuk normlarına ve insan hakları ilkesine uymadan sistemli bir şekilde soykırım gerçekleştirdi. Halepçe şehrine ve köylerine kimyasal bomba yağdırdı. Bu kimyasal bombalar beş binden fazla insanın hayatını kaybetmesine, yedi binden fazla insanın da yaralanmasına neden oldu. Binlerce insan yerini yurdunu terk ederek göç etmek zorunda kaldı.

Bundan 26 yıl önce gerçekleşen bu insanlık dışı katliamdan geriye anlatılan acı dolu, insanın yüreğini sızlatan hikayeler kaldı.. Her 16 Mart'ta yayınlanan yazılardan birini hiçbir cümlesinde değişiklik yapmadan aktarmak istiyorum :

 ''Bundan 26 yıl önce, 16 Mart 1988 sabahı, elma kokusuyla uyandı Halepçeliler. Sevinçle mutfağa yöneldiler önce. Kokunun mutfaktan gelmediğini görünce camlarını açtılar. Baktılar ki koku dışarıdan daha çok hissediliyor, hemen dışarı akın ettiler merak ve heyecanla. Çıktıklarında gördüler ki herkes aynı merak ve heyecanla dışarı çıkmış. Hızlı hızlı yürümeye başladılar; kokunun kaynağını aramaya başladılar. Gittikçe şiddetlendi elma kokusu. Ama bir yandan da derilerinde bir yanma hissettiler sanki. Aldırmadılar ve yürümeye devam ettiler. Bu sefer daha hızlı koşmaya başladı bir çoğu. Ancak zamanla o yanma gittikçe şiddetlendi. Koşuyorlardı; ama yanıyorlardı da. Bu sefer de dönüp eve doğru koşmaya başladılar. Yanma iyice artıyordu. Zamanla derilerinin morarmaya ve büzülmeye başladığını gördüler korkuyla. Bir an önce suya ulaşmalılardı. Kendilerini can havliyle suya attıklarında ise bedenleri kavruldu bu sefer, asit dolu bir havuza girmişler gibi. Artık ölmüşlerdi, ölümün nereden geldiğini anlayamadan. Yanarak ölmüşlerdi, üstelik ateşsiz ve dumansızdı buyanma çığlıklarla bağırışlarla çağırışlarla. Bir avuç kül oluvermişlerdi aniden, ne olduğunu anlayamadan…''

''Saçlarım tutuştu önce
Gözlerim yandı, kavruldu
Bir avuç kül oluverdim
Külüm havaya savruldu''

**Kimyasal zehir öyle bir şeydir ki; vücudunuza temas ettiği anda yakar sizi, nefes almak için çırpınırsınız; alamazsınız. Deriniz büzülüp çürür. Yavaş yavaş, acı çeke çeke ölürsünüz. Öyle ki başınıza silah vurularak öldürülmeyi buna tercih edebilirsiniz. Bu zehir de elma kokuluydu. Güzel kokulu zehir, Zekice planlanmış bir katliamdı. Hedeflerinde çocuklar vardı, geleceği hedeflemişlerdi.Halepçe'ye atılan kimyasal silah Hardal ve Sarin gazından oluşmaktaydı. Uzmanlar Hardal gazının etkilerini şöyle dile getiriyor: “Nagazaki ve Hiroşima’da iyonlaşan atomların tersine Hardal gazı gelecekteki nesil için de inanılmaz zararlar taşıyor. 10 yıl sonra bile insanlar çeşitli acılar çekiyor özellikle uzun vadede DNA üzerinde yaptığı zararları var'' İnsan bedenini eriten, sinir sisteminin çökmesine ve bel kemiğinin kırılmasına sebep olan gazdan dolayı insanların yavaş yavaş acı çekerek ölmesine tüm dünya tanık oldu. Halepçe hem dünya tarihi hem İslam tarihi hem de Ortadoğu tarihinin en acılı günlerinden birini yaşadı. En çok da çocuklar öldü Halepçe’de. Tıpkı diğer katliamlardaki gibi. Halepçe katliamının yaşanmasına sebep olan emperyalist güçlerdir.Yine onlardı Hiroşima’da küçük gözlü onlarca küçük çocukları yakan. Onlardı Vietnam’da yüzlercesini, binlercesini katleden. Onlardı Ruanda’da 100 gün içinde 800 bin kişinin katledilmesini sessizce destekleyen. İnsanlar hep şanlı tarihleri ile övünürler, tarihlerinin kirli sayfalarını görmezden gelirler, sorgulamazlar.. Çünkü bu her yerde böyle olagelmiştir, sorgulamayan her şeye itaat eden, düşünmeyen, düşünmekten korkan, kolayca kabullenen beyinler, devletlerin ihtiyacı olan beyinlerdir. 

Bundan sonra insan olarak haklarımızı bilerek yaşamanın gereklerini unutmamamız ve unutturmamamız görevlerimizdendir. Tarihimizde insan haklarını vahşice katleden birçok soykrım gerçekleşmiştir ve emperyalist düzen olduğu sürece benzeri soykırımların gerçekleşmesi muhtemeldir. Ben sadece insan haklarının en ağır ihlaline örnek olan bir soykırımı anlatmaya çalıştım, nice olduğunu unutmamak gerekir. ..