deniz-ozd36 @ hotmail.com

    Yıllar geçtikçe nerde o eski ramazanlar deriz. Aslında değişen bizleriz, eski ramazanlar değil. Değişen imanlarımız, geçmiş ramazanlar değil. Ramazanın getirdiği o atmosferden etkilenmiş olsak ta maalesef nefsimize güç yetiremiyoruz çoğu zaman. Zamanla heyecanımızı kaybettik. Heybetimiz gitti. Doğru yerde kullanmamız gereken gücümüzü, mal mülk peşinde koşarak harcadık. Allah verdikçe nimetlerini, bizler şükredemedik. Allah verdikçe bizler azdık. İnancımız azaldı, huşumuz kalmadı ve batıl bizleri sürekli meşgul etti.  Nihayetinde İslam’ın en önemli ibadetlerinden olan orucu dahi tutamaz hale geldik.
 
   Önceden çay ocaklarının camları gazete kağıtları ile kapatılırdı ki içeride oruç tutmayanları kimse görmesin. Şimdi ise oruç tuttuğun için ayıplanıyorsun. Dediğim gibi değişen ramazanlar değil, İmanlarımızdır, hayata baktığımız pencerelerimizdir. 
 
   Normalde erkekliğimize toz kondurmazken, ramazan ayı gelince pısırıklaşıyoruz. Ramazanı ameliyat masasına yatırdık mı artık türlü bahaneler ile neşterimizi vuruyoruz. Bin türlü bahanelerle oruç tutmamak için mazeretler üretiyoruz. Diyet için aç kalanlar, ramazan ayında aç kalmaya dayanamıyor.  Tabi ki Her kez kendi ağırlığınca yapar, herkes kendine yakışanı sergiler. Adımız Alex, Andreas değil ki oruç bize yabancı olsun. Adlarımız Ahmet, Muhammed, Musa, İsa iken, hakikatte isim dua değil miydi ? Bu isimlere benzemek için bu isimleri almamış mıydık?
Evet kardeşler; Oruç bize Allah’ın en büyük ikramı, cennette girmenin anahtarıdır.
 
 
 Buhari ve Müslim’den  rivayet edilen hadiste , Allah Rasulu (sas) şöyle  buyurdu:
 
“Kim, inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan’ı ikame ederse, geçmiş günahları bağışlanır.”[Buhari, Müslim]
 
  Ramazan ayı Allah swt dan bizler için büyük bir hediyedir, bu ayda duaların kabul olacağı, iyi amellerin ecrinin kat kat verileceği ve af  ve mağfiretinin kapısının açık olduğu bir aydır. Ramazan ayı  bizlere İslam’ın yolunu hatırlatan bir aydır.  Çünkü Kuran bu ayda indirilmiştir. Bin geceden hayırlı olan Kadir gecesi yine bu ayın içindedir.
 
   Peki bizler, bu  nimetlerin karşılığını nasıl  vereceğimizin hesabını yaptık mı? Rabbimizin bizlere  bahşettiği bu rahmetin karşılığını vermemiz imkansızdır. 29 yada 30 gün oruçlu olmak, küçücük bir fedakârlıktır ama bizler bundan dahi geri duruyoruz.
 
   Yine başka bir hadiste şöyle rivayet edilmiştir: 
 
"Oruç bir zırhtır / bir kalkandır. Oruçlu kimse kötü söz söylemesin ve cahillik yapmasın. Eğer herhangi bir kimse kendisiyle dövüşmeye yahut sövüşmeye girişirse, ona iki defa 'Ben oruçluyum' desin. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlu ağzın kokusu, Yüce Allah katında misk kokusundan daha temizdir. Yüce Allah: Oruçlu kimse benim için yemesini, içmesini, cinsî arzusunu terk eder. Oruç, yalnız benim içindir / doğrudan doğruya benim için yapılan bir ibadettir. Onun ecrini de doğrudan doğruya ben veririm. Hâlbuki diğer güzel amellerin hepsi on misli ile ödenir." (Buhari)
 
    Ramazan ayı bizler için şahsiyetimizi olgunlaştırmak, yanlışlarımızı düzeltmek ve İslam’ın yoluna girmek için bir fırsattır. Gelin gönlümüzün esen fırtınaları doğru yola yönlendirmek için, Allah swt’nın  ayetlerine kulak verelim. Gençliğimizi yaşanır değerler üzerine kılalım. Bir hiç uğruna heder etmeyelim.   Sonradan gelen nesillerimize bir hayat sunalım. Onların hayatlarını kendi zevklerimiz uğrunda kurban vermeyelim. Gelin bu ramazanda yeniden bende varım diyelim. Hatta ramazanı beklemeyip  şimdi yapalım. Çünkü ölüm bize şah damarımızdan daha yakındır.
 
 
   İftar sofralarında bizleri bir sürü yemek çeşitleri beklerken ve bu şartlar altında bizler, oruç tutmaya zorlanırken, şanlı tarihimize baktığımızda ramazan ayında zor şartlar altında fetihler gerçekleşmiştir. Buna örnek Bedir savaşı, Mekke’nin Fethi, Endülüs’ün Fethi ve Ayn Calut Zaferi.
 
   Belki bizler için anlamak güçtür,  40 derece çöl sıcaklığında savaşmak ve aç susuz bedenleri ile zafer elde etmeleri. Fakat onlarda, ramazanın verdiği yüksek ruhaniyet ve en büyük silahları olan imanları, samimiyetleri ve taşıdıkları kimliğin hakkını vermek diye bir gayretleri vardı.


İslam sancağının yere düşmemesi için yaptıkları tüm fedakarlıklarda orucu hiçbir zaman mazeret olarak görmediler. Çünkü onlar, zaten İslam’ın değerleri için savaşmıyorlar mıydı? İslam’ın  davasını, hükümlerini alemlere taşımak en büyük dertleri değil miydi? 
Böyle inandılar, yaşadılar, ve bu hal üzere öldüler.
 
 Savaştayken “Namazı sonra kılalım” diyenlere Hz. Ali (ra) “Uğruna savaştığımız değerleri ihmal ederek savaşmanın hiçbir anlamı yoktur” demişti.O, bu tavrını, savaştayken bile Sahabelerini cemaat sevabından mahrum etmemek için onlara iki grup halinde namaz kıldıran Hz. Peygamber’den (asm) ders almıştı şüphesiz.
 
 Hayata bu pencereden bakanlar, oruç karşısında acizleşip yerinde oturarak miskinleşebilirler mi ….
 
 Yine Hicretin 9.yılında Recep ayında sıcak yaz günlerinde Peygamberimiz Tebük’e bir sefer düzenlemişti. Bu gazve, Peygamberimiz ‘in bizzat katıldığı son askerî harekât idi. Tebük, Medine ile Şam arasında, Bizans İmparatorluğu sınırında bir kasaba idi. Bu harekâtta her ne kadar Bizans ordusu ile İslâm ordusu çarpışmadıysa da, bu harekât ile dünyanın gözü, Medine’de yeni kurulan genç İslam Devleti’ne çevrilmiş oldu. İslam Ordusunun Tebük Gazvesinden dönüşü Ramazan ayına rastlamıştı.
 
   Ramazan; oruç ve Kur’an tilâvetiyle, takva ve ihlasla, ikram ve ihsanla  ve tevekkül ile değerlendirildiği gibi; Hak Yolda sabır ve tahammülle, cihat ve tebliğle de değerlendirilmelidir.
 
 Allah’ın hükümlerinin, hayat ve toplumdan koparıldığı günden bu yana ümmetin yüzü gülmedi. İslam’ın tatbiki kaldırıldığı için akidevi sorunlar her alanda kendini göstermiştir. Oruç, başlı başına en büyük farzlardan biri olduğu halde bugün, imanların  bu zafiyetinden dolayı terkedilmiştir. Ve önemini bile kavramaktan uzak bir ümmet oluşturulmuştur.
 
  Son olarak Rabbimizden tuttuğumuz oruçları ve yaptığımız ibadetlerimizi kabul etmesi için dua ediyoruz. Allahtan diliyoruz ki Hilafetsiz son ramazanımız olsun, Rabbim bizleri ümmet ile  birlikte İslam’ın şanlı   gölgesi altında buluştursun ve Raşidi Hilafetin bayrağı altında, tespih taneleri gibi dağılmış  bu ümmeti bir an önce toparlasın. Yıllarca evlat hasreti çekmiş bir ailenin, sonradan çocuk müjdesini aldıklarında sevindikleri gibi,  bizde ramazanın gelişene  öyle sevinelim. (Amin)