deniz-ozd36 @ hotmail.com

  İnsanlar  kendilerine ait  düşünceler üzerine yaşayıp, kendi istekleri doğrultusunda bir hayat sürdürmektedir. Bir kısım insan kendi düşünce yapasına göre hayatı algılayıp, yaşarken. Diğer bir kısım ise, yaşamın gayesini idrak edip, ona  göre bir yaşam sürdürmektedir. Bir kısım insan Allah (c.c)’nun emir ve yasakların doğrultusunda yaşarken, diğer kısım ise Allah (c.c)’nun emir ve yasaklarına karşı isyan içinde bir yaşam sürdürmektedir. Bu her zaman böyle olmuştur. Olmaya da devam edecektir. Çünkü dünya bir imtihan yeridir.

   İslam’a karşı nefreti olmayıp, sevgi besleyenler,  dolayısıyla İslam’a karşı görevlerini yerine getirdiklerini düşünmektedir. Bunu argüman olarak kullanmaktadır. Bu tip insanlar İslam’ı yanlış anladıkları gibi kendi asıl görevlerini de  aksatmaktadır. İslam’ı ne kadar sevseler de, İslam ile amel edilmediği sürece, sevmemiz bir işe yaramamaktadır. Bunun içindir ki  Allaha karşı itaatsiz şekilde bir hayat sürdürülmektedir. Bu yaşam onları her ne kadar rahatsız etse de, genel olarak   hayatlarından memnundurlar. 

  İslam’a karşı itaatsiz olanlar;  görevlerini yerine  getirmeye mani hiçbir mazereti olmadığı  gibi, kendilerince  mazeretler arayıp, sadece kendilerini kandırmaktadır. Bir insan kendi değiştirme isteği olmadığı sürece, İslam üzerine olmayan bir hayat sürdürmektedir. Allah subhananehu ve teala onlar için şöyle buyurmuştur: Bir kavim kendini değiştirmedikçe Allah o kavmin durumunu değiştirmez ”(Ra’d:11) Kendisini değiştirmek istemeyen insanlar,  bu gidişatlarına kendileri dur deme zorunlukları vardır.

  Yaşanan islamsız  bir hayat, insanları diğer tüm yollara sapmasına neden olmaktadır. Bu tip kimseler kendisini hayatın akışına bırakıp, arzu ve istekleri doğrultusunda  bir hayat sürdürmesine sebep olmaktadır.. 

  Zaman geçtikçe  günaha, itaatsizliğe  alışan bir insan, o günah ve itaatsizlik  ona tatlı gelmektedir. İslam üzerine bir yaşam onlara zor ve çekilmez gelmektedir.  Onun içindir ki hayatın asıl gayesi olan kulluk akıllara dahi gelmemektedir.

  Dünyadaki tek gayesi  olan İslam üzerine yaşama zorunluğu olan her insan, itaat etmeyerek, günahların ve isyanların içinde yaşamaktadır. İyilik üzerine   yaşamayan insan, günah üzerine yaşayıp zihni ve nefsiyetini   katmerleştirip, günahları alışkanlık haline getiren bir hayat sürdürmektedir. 

   İslam üzerine  yaşam itaatsizliği kabul etmez. İtaatsizlik onda sıkıntıya sebep olmaktadır. Ne zaman itaate göre bir yaşam yaşadığı zaman, gönlü, ruhu huzura erer. İtaate alışkın olmayan bir vicdan ise, huzursuz bir hayatı olsa ‘da  o artık onda bir parça olup,  itaatsizlik ve isyan onda  alışkanlık yapmıştır.

   İtaatkar insan itaat etmeye alışınca, itaattin verdiği huzur onu rahatlatır. Ona İslam üzerine yaşamanın yolları açılır. Allah ona hak yol üzerine yardım eder. İslam üzerine yaşamayan birisi ise İslam ile çelişen bir hayat yaşayacaktır. Bu çelişen yol  üzerine, hayatı devam eder. 

  İsyankar toplum veya bireyler günahta derinleşince, iradesi zayıflar. Tövbe etmesi zorlaşır. Şartlar oluşunca günah işlemeye  hazırdır. Bu batıl  yol insanları helak etmiştir. Ne bu dünyada, nede kaçınılmaz olan ahiret gününde huzur bulmayacaktır. 

   Günaha alışan insan, her türlü itaatsizlik ve isyan normalleşir. İnsanlar günahını överek bahsettiği  zaman, büyüklük taslayarak, adeta kör olmuştur…Allah onları affetmeyecektir.   Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve selam şöyle buyurmuştur: ”Ümmetimin tamamı affedilir. Cehren günah işleyenler bundan müstesnadır. Allah’ın kulun ayıbını örtmesi sonrasında ise kulun ‘Ey falan kimse! Ben şu gün şöyle şöyle bir şeyişledim’ diyerek kendi ayıbını ortaya dökmesi, Rabbi gizlediği halde  kendi haya örtüsünü bizzat kendisinin kaldırması  da günahı cehren işleme kapsamındadır.(Buhari, H.No:6069; Müslim, H. No:3990)

  Günah işleyen insan Allah katında küçük görülür. Dolaysıyla toplumda saygınlığını kaybeder. Toplumun yaşam algısına göre bir yaşam sürdürür. Nitekim Allah teâlâşöyle buyurmuştur: ”.. Allah, kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse yoktur ”… (Hac, 18)

  Günahların ardı arkası kesilmediği gibi, bir günah öbür günahı çeker. Günahlar insanların fıtratını bozup. Şuursuzca hareket etmesine sebep olur. Günahkar bir toplumu; hastalıklar, adaletsizlik, fuhuş, hırsızlık, adam öldürme, ekonomi kriz, deprem ve sayamadığım bir çok şeylere sebep olmaktadır…

   Şuurumuzu kaybettiğimiz şuan ki toplumda, kendi asıl kimliğimize dönmekte zorlanmaktayız. Bütün haramların  serbestleştiği bir düzende kendi asıl kimliğimize dönmemiz zorlaşmaktadır. İslam üzerine bir hayat yaşamak isteyenlere ise, hapis, sürgün, baskılar, eziyetler yapılarak engel olunmaktadır.

   Kendisini ihmal eden, ziyan eden bir insan kendi lehine ne olduğunu farkına varamamıştır. Asıl mutluluğun formülünü bulamayıp, geçici dünya süsü onu oyalamaktadır. Nimetlerin içinde ebedi yaşamı kazanma sebepleri unutmuştur. Bunlar başlarına gelenlerden daha kötü akıbeti olan kimse varmıdır?  Bunlar üzerinden düşünenler gerçek kafa yoranlar, görecektir ki kendilerini unutmuşlardır.

 Şu zamanda yaşadığımız sorunların, savaşların ölümlerin, hastalıkların nedeni Hilafet devletin olmayışıdır. Hilafet devleti olsaydı insanlar  İslam üzerine yaşar, Allah’ın rahmeti ve bereketi inerdi. Allah teala o günleri görmeyi nasip etsin ve hilafetin geri gelmesi için çalışanlardan eylesin. Raşidi Hilafetin gölgesinde yaşayıp, günahlarda, isyanlardan uzak bir birey ve toplum olmayı Alemlerin Rabbi bizlere göstersin.  (Amin)